I can be assertive if necessary.
- Gerekirse iddialı olabilirim.
They were very assertive.
- Onlar çok iddialıydı.
I found his pretentious demeanor quite disconcerting.
- Onun iddialı tavrını oldukça kaygılı buldum.
Tom has ambitious goals.
- Tom'un iddialı hedefleri var.
Tom has denied that allegation.
- Tom o iddiayı yalanladı.
The allegations are completely unfounded.
- İddialar tamamen asılsız.
Prosecutors in court have to substantiate their claims in order to prove a suspect is guilty.
- Bir şüphelinin suçlu olduğunu ispatlamak için mahkemedeki savcılar iddialarını kanıtlamak zorundadır.
The people who come on the Maury Povich show often make pretentious claims about their lovers cheating on them.
- Maury Povich'e gelen insanlar genellikle sevgililerinin onları aldattıkları ile ilgili önemli iddialarda bulunmaktadırlar.
So long as you have no evidence for your assertions, I am not having this conversation.
- İddiaların için bir kanıtın olmadığı sürece ben bu konuşmayı yapmıyorum.
An assertion isn't a proof.
- Bir iddia bir kanıt değildir.
I bet you're wondering how this works.
- Her iddiasına varım ki bunun nasıl çalıştığını merak ediyorsun.
He knows better than to make such a claim.
- Böyle bir iddiayı ortaya atmayacak kadar akıllı.
This argument is nothing more than rhetoric.
- Bu iddia, söz sanatından başka bir şey değil.
Her argument was not based on facts.
- Onun iddiası gerçeklere dayalı değildi.
Allegedly, Tom turned that offer down.
- İddiaya göre, Tom o öneriyi reddetti.
She allegedly murdered him.
- İddiaya göre onu o öldürdü.