i̇yiler

listen to the pronunciation of i̇yiler
Турецкий язык - Турецкий язык
ebrâr
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
İyi
(Hukuk) BONUS
Турецкий язык - Английский Язык

Определение i̇yiler в Турецкий язык Английский Язык словарь

iyi
decent

Tom couldn't find a decent job in Boston, so he moved to Chicago. - Tom Boston'da iyi bir iş bulamadı, bu yüzden Şikago'ya taşındı.

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

iyi
well

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

Copper conducts electricity well. - Bakır elektriği iyi iletir.

iyi
{s} good

Good evening, how are you? - İyi akşamlar, nasılsın?

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

iyi
fine

Guinness is the finest of beers. - Guinness biraların en iyisidir.

Are you OK? I'm fine! - “İyi misin?” “Ben iyiyim!”

iyiler
good

Some are good at English, and others are good at mathematics. - Bazıları İngilizcede iyiler,ve diğerleri matematikte iyiler.

The best is often the enemy of the good. - En iyiler çoğunlukla iyilerin düşmanıdır.

iyiler
good ones
iyi
{s} kind

I can't thank you enough for your kindness. - Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.

I'll never forget your kindness as long as I live. - İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.

iyi
{s} just

Love isn't a game, so you can't just cherry pick the best bits! - Aşk bir oyun değildir, bu nedenle sadece en iyi parçaları seçemezsiniz!

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen. - Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.

iyi
all right

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
{s} alright

Is everything alright here? - Burada her şey iyi mi?

Don't worry, mom. I'll be alright! - Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!

iyi
comfortable

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

iyi
OK
iyi
decently
iyi
great

The growth of online shopping and booking has greatly improved life for the consumers. - Online alışveriş ve rezervasyonun büyümesi tüketiciler için hayatı oldukça iyileştirdi.

Great care has been taken to use only the finest ingredients. - Sadece en iyi malzemeleri kullanmak için büyük özen gösterilmiştir.

iyi
{i} B
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

Your dad is really cool. Not really. - Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Benjamin Harrison's campaign was well-organized. - Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.

The man is well-known all over the village. - Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

I decided to be happy because it's good for my health. - Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

iyi
likely

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

Tom said that he thought the economy was likely to get better. - Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

iyi
in good health, well. İ
iyi
right

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom speaks French fairly well, doesn't he? - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?

He speaks English fairly well. - O, İngilizceyi oldukça iyi konuşur.

iyi
o.k
iyi
nice

There's a nice Thai restaurant near here. - Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.

The table in that room is very nice. - Şu odadaki masa çok iyi.

iyi
pretty

That's a pretty good idea. - O oldukça iyi bir fikir.

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license. - Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.

John isn't well enough to go to school today. - John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

That sounds too good to be true. - O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.

That offer sounds too good to be true. What's the catch? - Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.

iyi
okay

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

Tom did okay on the test. - Tom sınavda iyi yaptı.

iyi
OK, OK
iyi
agree

Oysters don't agree with me. - İstiridye bana iyi gelmiyor.

Tom agreed that Mary's suggestions were good ones. - Tom Mary'nin önerilerinin iyi olanlar olduğunu kabul etti.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

A handsome man is a good reason to go to hell. - Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.

iyi
bonzer
iyi
whole

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate