Mary is too stubborn to apologize.
- Mary özür dilemeyecek kadar çok inatçı.
If it becomes stubborn indeed it stands alone.
- Eğer inatçı olursan kesinlikle yalnız kalırsın.
He became more obstinate as he grew older.
- Büyüdükçe daha inatçı oldu.
He is the most obstinate child I have ever seen.
- Şu ana kadar gördüğüm en inatçı çocuk.
You're very persistent, aren't you?
- Sen çok inatçısın, değil mi?
I have a persistent cough.
- İnatçı bir öksürüğüm var.
You are as stubborn as a mule! For once, accept that she is right.
- Bir katır kadar inatçısın! Bu sefer onun haklı olduğunu kabul et.
Tom is as stubborn as a mule.
- Tom bir katır kadar inatçı.
He was a real stickler for his principles.
- O, ilkeleri için gerçek bir inatçıydı.
Sami was a tenacious person.
- Sami inatçı bir insandı.
Tom is tenacious, isn't he?
- Tom inatçı, değil mi?
I have a persistent cough.
- İnatçı bir öksürüğüm var.
You're very persistent, aren't you?
- Sen çok inatçısın, değil mi?