You've become old and stubborn.
- Yaşlandın ve inatçı oldun.
I've got my stubbornness from my father.
- İnatçı yanım babamdan gelmedir.
He was too obstinate, but on the other hand he was reliable.
- İnatçıydı ama diğer yandan güvenilirdi.
He became more obstinate as he grew older.
- Büyüdükçe daha inatçı oldu.
I have a persistent cough.
- İnatçı bir öksürüğüm var.
You're very persistent, aren't you?
- Sen çok inatçısın, değil mi?
Tom is as stubborn as a mule.
- Tom bir katır kadar inatçı.
He's as stubborn as a mule.
- O bir katır kadar inatçı.
He was a real stickler for his principles.
- O, ilkeleri için gerçek bir inatçıydı.
Tom is tenacious, isn't he?
- Tom inatçı, değil mi?
Metaphors are much more tenacious than facts.
- Mecazlar gerçeklerden çok daha inatçıdırlar.
You're very persistent, aren't you?
- Sen çok inatçısın, değil mi?
Tom wasn't very persistent.
- Tom çok inatçı değildi.