Tom will need some persuasion.
- Tom biraz iknaya ihtiyaç duyacak.
Persuasion is often more effectual than force.
- İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
It was hard to persuade him to cancel the trip.
- Bu geziyi iptal etmesi için onu ikna etmek zordur.
He did his best to persuade her.
- Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
That's a convincing explanation.
- Bu ikna edici bir açıklama.
That doesn't sound very convincing.
- Bu çok ikna edici görünmüyor.
Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake.
- Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.
It is hard to convince Jack.
- Jack'i ikna etmek zordur.
Tom can be very persuasive.
- Tom çok ikna edici olabilir.
Tom can be quite persuasive.
- Tom oldukça ikna edici olabilir.
Tom doesn't look too convinced.
- Tom çok ikna olmuş görünmüyor.
Tom doesn't look convinced.
- Tom ikna olmuş görünmüyor.
I had trouble convincing Tom to come.
- Tom'u gelmeye ikna etme sorunum vardı.
The lawyer spoke convincingly on behalf of his client.
- Avukat müvekkili adına ikna edici bir şekilde konuştu.
Tom spoke eloquently.
- Tom ikna edici bir biçimde konuştu.
The lawyer spoke convincingly on behalf of his client.
- Avukat müvekkili adına ikna edici bir şekilde konuştu.
The German soccer team beat Brazil convincingly.
- Alman futbol takımı ikna edici bir şekilde Brezilya'yı yendi.
It's impossible to reason with a drunk.
- Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.
Ray was willing to corroborate Gary's story, but the police were still unconvinced that either of them were telling the truth.
- Ray, Gary'nin hikayesini desteklemek istiyordu fakat polisler onların ikisininde gerçeği söylediklerine ikna olmamışlardı.
Tom seems unconvinced.
- Tom ikna olmamış görünüyor.