Tom picked a needle up off the floor.
- Tom yerden bir iğne aldı.
Do you know why cactus have needles?
- Kaktüslerin neden iğneleri olduğunu biliyor musunuz?
The nurse gave me a shot.
- Hemşire bana bir iğne yaptı.
The doctor gave me a shot.
- Doktor bana iğne yaptı.
Whose sting is more painful: a bee's or a wasp's?
- Kimin iğne batması daha ağrılıdır: Bir arının mı yoksa bir yaban arısının mı?
Sami was sentenced to die by lethal injection.
- Sami zehirli iğneyle ölüme mahkum edildi.
Tom is scheduled to die by lethal injection tonight.
- Tom'un bu gece öldürücü iğneyle ölmesi planlandı.
Ouch! I've pricked myself!
- Ahh! kendime iğne batırdım!
He pricked himself with a pin.
- O, bir iğne ile kendini deldi.
It's quiet enough to hear a pin drop.
- Bir iğnenin düşüşünü duyacak kadar yeterince sessiz.
You could hear a pin drop in the room.
- Odada bir iğne düşüşünü duyabilirdin.
He doesn't understand sarcasm.
- O, iğnelemeyi anlamaz.
Tom put bait on the hook.
- Tom olta iğnesine yem koydu.
The public bought it hook, line and sinker, didn't they?
- Halk olta iğnesi, olta ve olta kurşunu aldı, değil mi?
You can build a pinhole camera with a shoe box.
- Bir ayakkabı kutusuyla, bir iğne deliği kamerası yapabilirsiniz.
Mary’s cat is so sweet that I really don’t mind him curling up in my lap, but the way he insists on kneading my legs with his claws makes me feel like a pincushion.
- Mary'nin kedisi o kadar tatlı ki onun kucağımda kıvrılıp yatmasını gerçekten umursamıyorum fakat pençeleriyle bacaklarımı ovmakta ısrar etme tarzı bana iğne yastığı gibi hissettiriyor.
Whose needles are these? They are Nadya's.
- Kimin iğneler bunlar? Onlar Nadya'ya ait.
Do you know why cactus have needles?
- Kaktüslerin neden iğneleri olduğunu biliyor musunuz?