Gaziantep was freed from the French occupation in 1921.
- Gaziantep, 1921'de Fransız işgalinden kurtarıldı.
What is your occupation? What do you do here?
- İşin ne ? Burada ne yapıyorsun?
My father is a businessman.
- Babam bir iş adamıdır.
The export business isn't doing well.
- İhracat işi iyi yapılmıyor.
The manager threatened him with dismissal.
- Müdür onu işten çıkarma ile tehdit etti.
Ann can't find a job.
- Ann, bir iş bulamıyor.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine pachinko oynayarak tüm vaktini harcıyor.
Sometimes he drives to work.
- O bazen işe arabayla gider.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
How much severance pay will we have to pay Tom?
- Tom'a ne kadar işten çıkarma tazminatı ödemek zorunda kalacağız?
The boss considered firing Tom, but decided against it.
- Patron Tom'u işten kovmayı düşündü fakat bunun aleyhinde karar verdi.
I'll have to fire you if you come late so often.
- Bu kadar sık geç gelirsen, seni işten kovmak zorunda kalacağım.
I'll look after your affairs when you are dead.
- Öldüğün zaman, senin işlerine ben bakacağım.
He has no connection with this affair.
- Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
Any doubts with the assignment?
- Ödevle ilgili kafasında soru işareti olan?
I couldn't finish my assignments.
- İşlerimi bitiremedim.
Workers are taking a financial beating in the employment crisis.
- İşçiler iş krizinde mali yenilgi alıyorlar.
Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
- Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
Tom causes me a lot of extra work.
- Tom başıma fazladan iş çıkarıyor.
All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
- Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
My mother does her usual shopping on her way home from work.
- Annem işten eve gelirken günlük alışverişini yapar.
I had to do all the housework, but I wish I had gone to the movies or shopping.
- Bütün ev işlerini yapmak zorunda kaldım, ama keşke sinemaya ya da alışveriş yapmaya gitseydim.
I canceled my appointment because of urgent business.
- Acil bir işten dolayı randevumu iptal ettim.
Here is your appointment card.
- İşte, randevu kartınız.
I cooperated with him in the task.
- Görevde onunla işbirliği yaptım.
To rule a country is not an easy task.
- Bir ülkeyi yönetmek kolay bir iş değildir.
Many small business owners belong to a chamber of commerce.
- Birçok küçük işletme sahipleri bir ticaret odasına aittir.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
I have a mission to accomplish.
- Yapacak bir işim var.
Tom abandoned the mission and quit his job.
- Tom görevini terk etti ve işinden ayrıldı.
You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
- Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.
She has a gigantic appetite.
- Onun devasa bir iştahı vardır.
A function that is differentiable everywhere is continuous.
- Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
This chart illustrates the function of ozone layer.
- Bu tablo ozon tabakasının işlevini gösteriyor.
A survey shows that many businessmen skip lunch.
- Bir araştırma birçok iş adamının öğle yemeğini atladığını göstermektedir.
Tom didn't show up for work today.
- Tom bugün işe gelmedi.
You really are a piece of work.
- Sen gerçekten işin bir parçasısın.
John claimed that the dishonest salesman had tricked him into buying a useless piece of machinery.
- John sahtekâr satıcının işe yaramaz bir makine parçasını alırken onu kandırdığını iddia etti.
He is my working mate.
- O benim iş arkadaşımdır.
He has spent most of his working life as a diplomat.
- İş hayatının çoğunluğunu bir diplomat olarak geçirdi.
Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
- Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
I had some trouble with the work.
- İşle ilgili biraz sorunum var.
Your plan sounds good, but the bottom line is: will it bring us more business?
- Planın iyi görünüyor fakat asıl önemli olan şu: bize daha çok iş getirir mi?
What line of work are you in?
- Hangi iş dalındasınız?
He is holding up her work.
- O onun işini engelliyor.
Tom was unable to hold a job or live by himself.
- Tom bir iş bulamadı ya da tek başına yaşayamadı.
The laborers formed a human barricade.
- İşçiler bir insan barikatı kurdu.
In England, Labor Day is in May.
- İngiltere'de işçi bayramı mayıstadır.
Tom often runs errands for Mary.
- Tom sık sık Mary'nin ayak işlerini yapar.
I have an errand to do in town.
- Kasabada yapacak bir işim var.
Tom Jackson, a rich businessman, agreed to fund the project.
- Tom Jackson, zengin iş adamı, projeye yatırım yapmayı kabul etti.
He had a lot to do with that project.
- O proje ile ilgili yapacak çok işi vardı.
Do you want to trade jobs?
- İşleri takas etmek ister misin?
Jack of all trades, master of none.
- Elinden her iş gelir ama hiç birinde uzman değil.
I have a great deal to do.
- Yapacak çok işim var.
I have a great deal to do tonight.
- Bu gece yapacak çok işim var.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
Tom is respected in the business community because he is always fair and square in his dealings with others.
- Tom, başkaları ile olan ilişkilerinde her zaman adil ve kararlı olduğundan dolayı iş dünyasında itibarlıdır.
Here, your sentence is now consigned to posterity!
- İşte, şimdi cümlen gelecek kuşaklara bırakıldı!
When my interview was postponed until 3, I wandered around killing time.
- İş görüşmem ertelenince saat 3'e kadar boş boş gezdim.
VISUACT supports flexibly the varied environments and needs of our customers and offers a variety of operational procedures.
- VISUACT çeşitli ortamları ve müşterilerimizin ihtiyaçlarını esnek şekilde destekler ve operasyonel işlemleri sunar.
The two main operations in calculus are the integral and the derivative.
- İntegral ve türev, kalkülüs'te iki ana işlemdir.
Don't interfere in private concerns.
- Özel işlere karışmayın.
Hans Bethe won the 1967 Nobel Prize in Physics for his work concerning energy production in stars.
- Hans Bethe 1967'de yıldızlarda enerji üretimi hakkındaki işi için fizik nobel ödülünü kazandı.
He occupies a prominent position in the firm.
- O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
He has a good position in a government office.
- Hükümet konağında iyi bir işi var.
Tom is usually useless in these situations.
- Tom genellikle bu durumlarda işe yaramaz.
I've got a situation to deal with.
- İlgilenecek bir işim var.
I must close this transaction within a week.
- Bu işlemi bir hafta içinde kapatmalıyım.
This transaction was carried out in yen, rather than US dollars.
- İşlem ABD dolarından daha ziyade yenle gerçekleştirilmiştir.
It's your duty to finish the job.
- İşi bitirmek sizin göreviniz.
Your duty is to save your country from a foreign invasion.
- Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
Computers have invaded every field.
- Bilgisayarlar her yeri işgal etti.
Deeds are better than words.
- İşler sözlerden daha iyidir.
He does one good deed every day.
- O her gün bir sevap işler.
Actions speak louder than words.
- Söze bakılmaz, işe bakılır.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
Tom is all talk and no action.
- Tom çok konuşan ve az iş yapan biridir.
To all appearances, their actions haven't borne fruit.
- Görünüşe bakılırsa, onların eylemleri işe yaramadı.
Tom is not a lazy boy. As a matter of fact, he works hard.
- Tom tembel bir çocuk değildir, İşin aslına bakarsanız, o çok çalışır.
The only thing that matters is whether or not you can do the job.
- Önemli olan tek şey, işi yapabilip yapamayacağındır.
My brother is a well doer. He was just at the wrong place at the wrong time.
- Erkek kardeşim iyi bir işyapandır. O sadece yanlış zamanda yanlış yerdeydi.
This seems to be a busy place.
- Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
Tatoeba should not admit as collaborators those who only wish to denigrate its image and demean its activity.
- Tatoeba, yalnızca imajını kötülemek ve faaliyetini aşağılamak isteyenleri işbirlikçi olarak kabul etmemeli.
Tom is showing no signs of brain activity.
- Tom hiçbir beyin aktivitesi işareti göstermiyor.
I'm calling in sick tomorrow.
- Yarın işten hastalık izni alıyorum.
I don't like my wife calling me at work.
- Karımın beni iş yerinde aramasından hoşlanmam.
Regulations protect workers.
- Düzenlemeler işçileri korur.
There need to be new regulations for export businesses.
- İhracat işletmeleri için yeni düzenlemeler olmalı.
The soul of commerce is upright dealing.
- Ticaretin ruhu dürüst iş yapmaktır.
I keep a daily record of my business dealings.
- İş ilişkilerim hakkında günlük kayıt tutarım.
Tom did a professional job.
- Tom profesyonel bir iş çıkardı.
This is the job of a professional hitman.
- Bu, profesyonel bir tetikçinin işidir.
This establishment attracts a clientele of both tourists and businessmen.
- Bu şirket hem turistlerden hem de iş adamlarından müşteri çekiyor.
Having finished my work, I left the office.
- İşimi bitirdikten sonra bürodan ayrıldım.
I have an important business to attend to in my office.
- Ofisimde ilgilenecek önemli bir işim var.
The success of the enterprise astonished everybody.
- İşletmenin başarısı herkesi şaşkına çevirdi.
He has always associated with large enterprises.
- O her zaman büyük işletmeler ile ilişki kurmuştur.
In the United States, 20 million new jobs have been created during the past two decades, most of them in the service sector.
- Amerika Birleşik Devletlerinde, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca 20 milyon yeni iş yaratılmıştır, onların çoğu hizmet sektöründedir.
May I be of further service?
- Bir işe yarayabilir miyim?
I have better things to do than stand here and take your insults.
- Burada durmak ve senin hakaretlerini dinlemekten daha iyi yapacak işlerim var.
Tom wanted to go, but he had lots of things to do.
- Tom gitmek istedi fakat yapacak çok işi vardı.
My father was late for work this morning because of a traffic jam.
- Babam bu sabah trafik sıkışıklığı nedeniyle işe geç kaldı.
It's horrible to get caught in rush hour traffic.
- İş çıkışındaki yoğun trafiğe yakalanmak korkunçtur.
Tom was so loaded with work that he would forget to eat.
- Tom işle o kadar çok meşguldü ki yemek yemeyi unutacaktı.
I have loads of things to do.
- Yapacak bir sürü işim var.
He's a real piece of work.
- O, işin gerçek bir parçası.
Tom is a real piece of work.
- Tom işin gerçek bir parçası.
I will find out how the medicine works.
- İlacın nasıl işe yaradığını öğreneceğim.
The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn.
- Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.
İşlemeyen demir pas tutar.
- İşleyen demir paslanmaz.