işaretle

listen to the pronunciation of işaretle
Турецкий язык - Английский Язык
(Bilgisayar) check
(Bilgisayar) flag
{f} mark

The answer was marked wrong. - Cevap yanlış işaretlendi.

Mark the right answer. - Doğru cevabı işaretleyin.

{f} marking

The teacher is busy marking papers. - Öğretmen kağıtları işaretlemekle meşgul.

This dog breed has very special markings. - Bu köpek ırkının çok özel işaretleri var.

{f} beacon
{f} marked

Tom marked a sentence with a yellow highlighter. - Tom bir cümleyi sarı bir fosforlu kalemle işaretledi.

We have explained that HTML is, as a basic rule, elements marked up with open and close tags. - Biz HTML'nin, temel bir kural olarak, açık ve kapalı etiketlerle işaretlenmiş elementler olduğunu açıkladık.

scribe
{f} tick
işaret
marker

I need three markers. - Üç tane işaretleyiciye ihtiyacım var.

işaret
cue

Tom doesn't understand social cues. - Tom sosyal işaretleri anlamıyor.

işaretlemek
mark

There is a fence marking the boundary between our yard and the neighbor's. - Bizim ve komşunun avlusu arasındaki sınırı işaretlemek için bir çit vardır.

The teacher is busy marking papers. - Öğretmen kağıtları işaretlemekle meşgul.

işaret
{s} signal

The policeman signaled me to stop. - Polis durmam için işaret etti.

We must pay attention to traffic signals. - Trafik işaretlerine dikkat etmeliyiz.

işaret
mark

She put a red ribbon on her umbrella as a mark. - O, şemsiyesine bir işareti olarak kırmızı bir kurdele koydu.

Mark the right answer. - Doğru cevabı işaretleyin.

işaret
{i} token
işaret
{i} sign

What does this sign mean? - Bu işaret ne anlama geliyor?

He signaled that I should follow him. - O, benim onu izlemem gerektiğinin işaretini verdi.

işaret
{i} trace
işaretle çağırmak
beckon
işaretle anlatmak
make a sign to smb
işaretle anlatmak
give smb. a sign
işaretle bahisleri bildiren adam
(at yarışı) tick tack man
işaretle bahisleri bildirme
(at yarışı) tick tack
işaretle bildirmek
signal
işaretle bildirmek
signalize
işaretle haberleşme
signal communications
işaretle sağlamlaştırmak
(Hukuk) punctuate
işaret
{i} gesture

Tom gestured for Mary to sit down. - Tom Mary'nin oturması için işaret etti.

Tom gestured Mary to go ahead. - Tom Mary'nin önde gitmesi için işaret etti.

işaret
glimpse
işaretlemek
sign
işaret
indication

The cursing tongue is an indication of a bad heart. - Küfürlü dil, kötü bir kalbin işaretidir.

There was no indication that anything was wrong. - Bir şeyin ters gittiğine dair hiçbir işaret yoktu.

işaret
{i} indicator
işaret
{i} earmark
işaret
{i} signature
işaretlemek
to mark

There was only a simple white cross to mark the soldier's tomb. - Askerin mezarını işaretlemek için yalnızca basit bir beyaz haç vardı.

işaretlemek
note
işaretlemek
{f} tick
işaret
badge
işaret
{i} touch

The old German mail carrier did not want to touch the package marked gift. - Yaşlı Alman posta taşıyıcı hediye işaretli pakete dokunmak istemedi.

işaret
landmark

Are there any landmarks? - Doğal sınır işaretleri var mı?

işaret
(Tıp) label
işaret
flag
işaret
marking

There is a fence marking the boundary between our yard and the neighbor's. - Bizim ve komşunun avlusu arasındaki sınırı işaretlemek için bir çit vardır.

This dog breed has very special markings. - Bu köpek ırkının çok özel işaretleri var.

işaret
(Bilgisayar) mark with
işaret
stamp
işaret
precursor
işaret
bookmark
işaret
(Matematik) notation
işaret
reference mark
işaret
singe
işaret
colour
işaret
vestige
işaret
portent
işaretlemek
flag
işaretlemek
beacon
işaretlemek
(Dilbilim) check off
okundu olarak işaretle
(Bilgisayar) mark as read
okundu olarak işaretle
(Bilgisayar) mark read
İşaretlemek
put a tick
işaret
harbinger
işaret
hint
işaret
spark
işaret
tittle
işaret
denotation
işaret
pledge
işaret
motion

He motioned me to stand up. - O, ayağa kalkmam için eli ile işaret etti.

I motioned for her to sit down. - Onun oturması için ona işaret ettim.

işaret
prognostic
işaret
stencil
işaret
semeion
işaret
score
işaretlemek
plot
işaret
augury
işaret
beacon

The advent of the euro is the beacon for the new millennium. - Euronun gelişi yeni binyılın işaretidir.

işaretlemek
score
girdi işaretle
(Bilgisayar) mark entry
işaret
chop
işaret
character
işaret
graph
işaret
logotype
işaret
index

The hand has five fingers: the thumb, the index finger, the middle finger, the ring finger, and the pinky. - Elin beş parmağı var: başparmak, işaret parmağı, orta parmak, yüzük parmağı ve serçe parmak.

His index finger is smaller than his ring finger. - Onun işaret parmağı, yüzük parmağından daha küçüktür.

işaret
logo
işaret
clew
işaret
gesture, signal
işaret
symbol
işaret
ensign
işaret
device
işaret
clue
işaret
distinguishing mark
işaret
sign, indication; mark; signal
işaret
foretoken
işaret
note
işaret
{i} representation
işaret
diacritic
işaret
mort
işaret
monomark
işaret
{i} symptom
işaret
pressmark
işaret
{i} prognostication
işaret
caret
işaret
kenning
işaret
nod

Tom signaled Mary with a nod. - Tom başını sallayarak Mary'ye işaret etti

A nod is a sign of agreement. - Bir baş sallama bir onay işaretidir.

işaret
{i} tick
işaret
segno
işaretlemek
tick off
trenin işaretle durduğu küçük kasaba
whistlestop
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение işaretle в Турецкий язык Турецкий язык словарь

işaret
Anadolu da sessiz ve sözsüz oyunlara veriLen ad
işaret
El, yüz hareketleriyle gösterme
işaret
Belirti, gösterge, levha, tabela, alamet
işaret
Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im
işaret
El, yüz hareketleriyle gösterme: "Artık işaretleri bırakmış, konuşuyor, bir taraftan da saçlarını düzeltiyor."- R. H. Karay
işaretlemek
Belirtecek biçimde hareket etmek
işaretlemek
Bir şeye işaret koymak, bir şeyi işaretle belirtmek: "... gazetesini muhtelif renkli kalemlerle işaretlermiş ve itinayla saklarmış."- A. Ş. Hisar
işaretlemek
Belirtecek biçimde hareket etmek: "O bir iki sözcükle bildiğini işaretlemek isterdi."- Ç. Altan
işaretlemek
Bir şeye işaret koymak, bir şeyi işaretle belirtmek
İŞARET
(Osmanlı Dönemi) Ist: Doğrudan doğruya olmadan, hatırlatma suretiyle verilen emir. (Münasebat-ı tevafukiye eğer taaddüt etse ve ayrı ayrı cihetinden bir hâdiseye muvafık gelse, hem bilhassa makama mutabık, hem bilhassa kelâmın mânâsına muvafık ve müeyyid olsa, o muvafakat o vakit işaret derecesine çıkar. Evet muzaaf münasebet, işarettir. M.)
İŞARET
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi bir vasıta ile (el, göz, kaş veya parmakla) göstererek bildirmek
İŞARET
(Osmanlı Dönemi) Nişan, alâmet, belli bir iz
İşaret
im
İşaret
bel
İşaret
(Osmanlı Dönemi) DELALET
İşaret
sim
işaretle
Избранное