He studied interior decoration.
- O, iç dekorasyon eğitimi aldı.
Tom is an interior designer.
- Tom bir iç mimar olmak istedi.
I prefer to buy domestic rather than foreign products.
- Yabancı ürünler yerine yerli ürünler almayı için tercih ederim.
My father is a pilot on the domestic line.
- Babam iç hatlarda çalışan bir pilot.
He looked confident but his inner feelings were quite different.
- Emin görünüyordu fakat onun iç duyguları tamamen farklıydı.
Music is inner life, and he will never suffer loneliness who has inner life.
- Müzik iç yaşamdır. İç yaşamı olan asla yalnızlık çekmeyecek.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
That is an internal affair of this country.
- O, bu ülkenin iç işidir.
I opened the box and looked inside.
- Kutuyu açtım ve içine baktım.
Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Yuriko deniz biyolojisinden mezun bir öğrenci, bir balık tankının içinde uykuya daldı ve ahtapotlar ve deniz yıldızları ile kaplı olarak uyandı.
The stomach is one of the internal organs.
- Mide iç organlardan birisidir.
The doctor used X-rays to examine my stomach.
- Doktor midemi incelemek için X-ışınları kullandı.
I stayed indoors because it rained.
- Yağmur yağdığı için evde kaldım.
Keep the kids indoors.
- Çocukları içeride tutun.
He drank a great swig from the bottle.
- O, şişeden büyük bir yudum içti.
If I don't drink a swig of water, I can't swallow these tablets.
- Eğer bir yudum su içmezsem bu hapları yutamam.
She will be back within a week.
- O bir hafta içinde geri dönecek.
The school is within walking distance of my house.
- Okul evimin yürüme mesafesi içerisindedir.
We have to measure your intraocular pressure. Please open both eyes wide and look fixedly at this object here.
- Göz merceğiniz içindeki baskıyı ölçmeliyiz. Lütfen iki gözünüzü genişçe açın ve sabit bir şekilde buradaki bu objeye bakın.
He began his meal by drinking half a glass of ale.
- Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
Most Japanese drink water from the tap.
- Çoğu Japon, suyu musluktan içer.
We have to stop him from drinking any more.
- Artık onu, içmekten alıkoymalıyız.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
John drank many bottles of wine.
- John birçok şişe şarap içti.
To compensate for his unpleasant experiences in the hospital, Tom drank a little more than was good for him.
- Hastanedeki hoş olmayan deneyimlerini telafi etmek için Tom içmesi gerekenden biraz daha fazla içti.
You need to look inward.
- İçeriye bakman gerek.
The Japanese are often criticized for being inward looking and insufficiently international in their outlook.
- Japonya görünüşte içe dönük ve yetersiz uluslararası yapıya sahip olduğundan dolayı sık sık eleştirilmektedir.
No one seems to have the guts to do that anymore.
- Artık hiç kimsenin onu yapmak için cesareti var gibi görünmüyor.
Tom doesn't have the guts to do that.
- Tom'un onu yapmak için cesareti yok.
Davis did not want civil war.
- Davis, iç savaş istemiyordu.
It prevented a civil war.
- Bu bir iç savaş engelledi.
Tom grabbed his mug and walked into the kitchen to get a refill.
- Tom kupasını aldı ve yeniden doldurmak için mutfağa gitti.
Tom held his cup out for Mary to refill it.
- Tom Mary'nin onu yeniden doldurması için kupasını uzattı.
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
- Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
She doesn't drink enough breast milk.
- O yeterince anne sütü içmiyor.
She is embarrassed to breastfeed in public.
- O, halk içinde emzirmeye utanıyor.
Helium is the second simplest atom. It consists of a nucleus containing 2 protons and two neutrons. Around the nucleus orbits 2 electrons.
- Helium ikinci en basit atomdur. O, iki proton ve iki nötron içeren bir çekirdekten oluşur. Çekirdek etrafında 2 elektron döner.
Şayet bir şeyi anlamıyorsanız, onun muhtevasının farkında olmamanızdandır.
- Eğer bir şeyi anlamıyorsanız, onun içeriğinin farkında olmamanızdandır.
Tabiat, her sayfasında mühim muhteva sunan yegâne kitaptır.
- Doğa, her sayfasında önemli içerik sunan tek kitaptır.