Ummak bir strateji değildir.
- Hope is not a strategy.
Ben sizin başarınız için umutluyum.
- I hope for your success.
Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- While there is life, there is hope.
Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
- I guess it was too much to hope for.
Artık bütün yapabileceğimiz Tom'un yapmaya söz verdiği şeyi yapmasını ümit etmektir.
- All we can do now is hope that Tom does what he's promised to do.
Bütün yapabileceğimiz ümit etmektir.
- All we can do is hope.
Hayat olduğu sürece, ümit vardır.
- As long as there's life, there is hope.
Eğer varsa, Tom'un seçimi kazanmasına dair küçük bir ümit var.
- There is little, if any, hope that Tom will win the election.
Emi'nin yakında ortaya çıkacağını umuyorum. Onu beklemekten usandım.
- I hope that Emi will appear soon. I'm tired of waiting for her.
Sadako'nun şimdi yapabileceği bütün şey kağıttan vinçler yapmak ve bir mücize beklemekti.
- All Sadako could do now was to make paper cranes and hope for a miracle.
Tom için yüksek emellerim var.
- I have high hopes for Tom.
Yakıda iyileşecek mi? Öyle umuyorum.
- Will he recover soon? I hope so.
Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- While there is life, there is hope.
Tom için yüksek umutlarım vardı.
- I had high hopes for Tom.
Senin için böyle yüksek umutlarım vardı.
- I had such high hopes for you.
Umarım beklentilerinize göre yaşayabiliriz.
- I hope we can live up to your expectations.
Did you see that ant trying to move the tree? He's got high hopes all right. High in the sky hopes.
We still have one hope left: my roommate might see the note I left on the table.
I still have some hope that I can get to work on time.
But now abideth faith, hope, love, these three; and the greatest of these is love. (1Cor. 13:13).
... in this chamber to focus on their lives their hopes ...