I think you look fine.
- Bence hoş görünüyorsun.
If you don't want to have any more contact with Tom, that's fine with me.
- Tom'la daha fazla kontak kurmak istemiyorsan, benim için hava hoş.
The house that Tom built is really nice.
- Tom'un yaptığı ev gerçekten hoş.
We are having a nice time in Rome.
- Romada hoş bir zaman geçiriyoruz.
Meeting my old friend was very pleasant.
- Eski arkadaşımla buluşmak çok hoştu.
What a pleasant surprise to see you here!
- Seni burada görmek ne hoş sürpriz!
Do you think I'm pretty?
- Hoş olduğumu düşünüyor musunuz?
A pretty waitress waited on us.
- Hoş bir garson bize hizmet etti.
It's very pleasant to live in a beautiful city at the foot of a mountain ridge.
- Bir dağ sırtı eteğinde güzel bir şehirde yaşamak çok hoştur.
He likes the most beautiful flower.
- O en güzel çiçekten hoşlanır.
He thanked his host for a most enjoyable party.
- O, en hoş bir parti için, ev sahibine teşekkür etti.
I think I'm a likable guy.
- Hoş bir adam olduğumu düşünüyorum.
Nanako is really cute, isn't she?
- Nanako gerçekten de hoş, değil mi?
Even without makeup, she's very cute.
- Makyajsızken bile çok hoş.
Tom doesn't like Mary. However, she doesn't particularly care whether he likes her or not.
- Tom Mary'den hoşlanmıyor. Ama onun ondan hoşlanıp hoşlanmadığı özellikle onun umurunda değil.
Tom wanted to give Mary a goodbye kiss. However, she backed away.
- Tom Mary'ye bir hoşça kal öpücüğü vermek istedi ama Mary geri çekildi.
I still like to do that sometimes.
- Bazen onu yapmak hâlâ hoşuma gidiyor.
I still like to write in Esperanto.
- Hala Esperanto dilinde yazmaktan hoşlanıyorum.
I don't know Tom well enough to dislike him yet.
- Ondan hoşlanmamak için Tom'u henüz yeterince iyi tanımıyorum
I'm not satisfied yet.
- Henüz hoşnut değilim.
She has an agreeable voice.
- Onun hoş bir sesi var.
I'm feeling very agreeable.
- Ben çok hoş hissediyorum.
I had a lovely night.
- Hoş bir gece geçirdim.
America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Eğer para kazanmak için buradaysan, Amerika bulunmak için hoş bir yer.
I'm fairly certain that Tom won't like that.
- Tom'un ondan hoşlanmayacağından oldukça eminim.
She likes fairy tales.
- O, peri masallarından hoşlanır.
Orange blossoms have a relaxing effect and a delightful scent.
- Portakal çiçekleri rahatlatıcı bir etki ve hoş bir kokuya sahiptir.
It is delightful to be praised by an expert in the field.
- Alandaki bir uzman tarafından takdir edilmek hoş.
Roses emanate a sweet fragrance.
- Güller tatlı hoş bir koku yayıyorlar.
He likes anything sweet.
- O, tatlı olan herhangi bir şeyden hoşlanır.
Tom enjoys watching baseball games on TV with his grandfather.
- Tom dedesiyle TV'de beyzbol maçları izlemekten hoşlanır.
My grandmother used to tell me pleasant fairy tales.
- Büyükannem bana hoş peri masalları anlatırdı.
Behave decently, as if you're a well-cultured man.
- Eğer kültürlü bir adamsan, hoşgörüyle davran.
He is a very decent fellow.
- O, çok hoşgörülü bir adamdır.
The mountains look nicer from a distance.
- Dağlar uzaktan daha hoş görünür.
Giving gifts is always nicer than receiving them.
- Hediyeler vermek, onları almaktan her zaman daha hoştur.
Food you eat that you don't like will not be digested well.
- Hoşlanmadan yediğiniz yiyecekler iyi sindirilmeyecektir.
I don't know Tom well enough to dislike him yet.
- Ondan hoşlanmamak için Tom'u henüz yeterince iyi tanımıyorum
We thoroughly enjoyed the delicious meal.
- Biz lezzetli yemekten epeyce hoşlandık.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
Tom doesn't enjoy eating spicy food.
- Tom baharatlı yemek yemekten hoşlanmıyor.
This wine is pleasing to the palate.
- Bu şarap damağa hoş geliyor.
The music of Mozart is always pleasing to me.
- Mozart'ın müziği her zaman hoşuma gidiyor.
She's smarter than Mary, but she's not as pretty as Mary.
- Mary'den daha akıllı ama Mary kadar hoş değil.
I don't take kindly to pushiness or impatience.
- Aceleciliği ve sabırsızlığı hoş karşılamam.
Her exotic perfume has a subtle scent.
- Onun egzotik parfümünün hoş bir kokusu var.
Tom asked Mary what kind of movies she liked.
- Tom Mary'ye ne tür filmlerden hoşlandığını sordu.
Mary is the kind of woman I like.
- Mary hoşlandığım kadın türüdür.