Mary sat on the edge of the bed and told Tom a story until he felt asleep.
- Mary yatağın kenarına oturdu ve onun uyuduğunu hissedene kadar Tom'a hikaye anlattı.
She was very well before lunch, but felt sick afterward.
- O, öğle yemeğinden önce çok iyiydi, ama sonrasında hasta hissetti.
She felt uneasy when the children did not come home.
- Çocuklar eve gelmediği zaman huzursuz hissetti.
I was not feeling very hungry.
- Çok aç hissetmiyordum.
I'm not feeling too well.
- Ben çok iyi hissetmiyorum.
Sensing danger, he ran away.
- Tehlikeyi hissetti, kaçtı.
Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely.
- Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.
I find it necessary to be able to say what I feel.
- Ne hissettiğimi söyleyebilmeyi gerekli buluyorum.