She knows nothing about your family.
- Aileniz hakkında hiçbir şey bilmiyor.
There is nothing concealed that will not be revealed.
- Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
I never read that book.
- O kitabı hiç okumadım.
I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
I hope that none of them got into an accident.
- Onlardan hiçbirinin kaza geçirmediğini umuyorum.
None of the computers can continue to run with a burnt card.
- Hiçbir bilgisayar yanmış bir kartla çalışmaya devam edemez.
He doesn't get along with anybody in the office.
- Ofisteki hiç kimseyle uyuşmuyor.
Why doesn't anybody answer?
- Neden hiç kimse cevaplamıyor?
No one may be compelled to belong to an association.
- Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.
No one knows his name.
- Hiç kimse onun adını bilmiyor.
They said they hadn't seen anyone.
- Onlar hiç kimseyi görmediklerini söylediler.
We will not tolerate anyone who engages in terrorism.
- Teröre bulaşan hiç kimseye müsamaha göstermeyeceğiz.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
There wasn't anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
I listened, but I didn't hear anything.
- Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
That baby is really not cute at all.
- O bebek gerçekten hiç şirin değildir.
Have you ever seen Tokyo Tower?
- Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?
Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody.
- Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
He is not at all a gentleman.
- O hiç centilmen değil.
I'm not at all tired.
- Ben hiç yorgun değilim.
I have no plans whatsoever.
- Benim hiçbir planım yok.
No creature whatsoever can live in space.
- Hiçbir yaratık uzayda yaşayamaz.
I am far from satisfied with the result.
- Sonuçtan hiç memnun değilim.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç kolay değil.
You must be tired after a long day. No, not in the least.
- Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.
You are not in the least happy.
- Sen hiç mutlu değilsin.
Nobody lives in this house.
- Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
Nobody can control us.
- Hiç kimse bizi kontrol edemez.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
In no way is he a man of character.
- O hiçbir şekilde karakter sahibi değil.
His logic is in no way defensible.
- Onun mantığı hiçbir şekilde savunulabilir değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
You could at least take a shower.
- Hiç değilse duş alabilirsin.
You could at least say thank you.
- Hiç olmazsa teşekkür ederim diyebilirsin.
You might at least say thank you.
- Hiç olmazsa teşekkür ederim diyebilirsin.
None of you are going to be fired.
- Hiç biriniz kovulmayacaksınız.
None of us speak French.
- Hiç birimiz Fransızca bilmiyor.
None of us are perfect.
- Hiç birimiz mükemmel değiliz.
None of you are going to be fired.
- Hiç biriniz kovulmayacaksınız.
Neither of them looks happy.
- Onlardan hiç biri mutlu görünmüyor.
Tom has no classes at all on Monday.
- Tom'un pazartesi günü hiç dersi yok.
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Are you still mad at me? No, not at all.
- ''Bana hala kızgın mısın?'' ''Hayır hiç de değil.''
Do I annoy you? No, not at all.
- Sizi rahatsız ediyor muyum? Hayır, hiç de değil
Do you mind my smoking here? No, not at all.
- Sizce burada sigara içmemin sakıncası var mı? Hayır, hiç değil.
Are you saying you don't want me to call? No, not at all. Please call me anytime.
- Bana seni aramamı istemediğini mi söylüyorsun? Hayır, hiç değil. Lütfen beni herhangi bir zaman arayın.
It snowed for many days together.
- Hiç durmadan günlerce kar yağdı.
The stew was not half bad.
- Güveç hiç fena değildi.
No man can live to be two hundred years old.
- Hiç kimse iki yüz yaşına kadar yaşayamaz.
No man can be a patriot on an empty stomach.
- Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
A friend to all is a friend to none.
- Herkes için bir arkadaş hiç kimse için bir arkadaştır.
None can do it as good as Tom can.
- Hiç kimse onu Tom'un yapabildiği kadar iyi yapamaz.
She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.
He is admittedly an able leader.
- O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.
That car is no doubt in an awful condition.
- O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot.
- Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.
We have to investigate the cause at any rate.
- Hiç olmazsa nedenini araştırmalıyız.
At any rate, it will be a good experience for you.
- Hiç olmazsa, bu sizin için iyi bir deneyim olacaktır.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
I hardly ever take my dog for a walk.
- Köpeğimi hemen hemen hiç yürüyüşe götürmem.
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
Tom hardly ever watches TV.
- Tom neredeyse hiç TV izlemez.
He hardly studies chemistry.
- O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.
It's hardly raining at all.
- Hemen hemen hiç yağmur yağmıyor.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
There was hardly anyone in the room.
- Odada hiç kimse yoktu.
He hardly studies chemistry.
- O, neredeyse hiç kimya çalışmaz.
Nick is by no means satisfied with the reward.
- Nic hiçbir şekilde ödülden memnun değil.
She is by no means angelic.
- O hiçbir şekilde anjelik değildir.