Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
There is nothing concealed that will not be revealed.
- Açığa çıkartılmayacak hiçbir sır yoktur.
That'll change nothing.
- O hiçbir şeyi değiştirmeyecek.
I never read that book.
- O kitabı hiç okumadım.
I've never seen such a wonderful sunset.
- Böyle harika bir günbatımı hiç görmemiştim.
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
One of these days is none of these days.
- Bu günlerden biri bu günlerden hiçbiri değil.
I listened, but I didn't hear anything.
- Dinledim fakat hiçbir şey duymadım.
I don't know anything about her family.
- Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
Nobody got zero in that test.
- Hiç kimse o testten sıfır almadı.
In the old days, there were no telephones or electricity whatsoever.
- Eski günlerde hiçbir telefon ya da elektrik yokmuş.
There's no bread whatsoever in this house.
- Bu evde hiç ekmek yok.
To tell the truth, this matter does not concern it at all.
- Gerçeği söylemek gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.
The amount of smoke that comes out of an electronic cigarette isn't bad at all.
- Elektronik sigaradan çıkan duman miktarı hiç fena değil.
No river in the world is longer than the Nile.
- Dünyada hiçbir nehir Nil'den daha uzun değildir.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
Have you ever seen Tokyo Tower?
- Tokyo Kulesi'ni hiç gördün mü?
I have no idea what I ought to do.
- Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yok.
Do you mind if I call on you sometime? No, not at all.
- Bazen sana uğramamın bir sakıncası var mı? Hayır, hiç.
What that politician said is not at all true.
- O politikacının söylediği hiç gerçek değil.
It is far from easy to understand it.
- Bunu anlamak hiç kolay değil.
I am far from satisfied with the result.
- Sonuçtan hiç memnun değilim.
You must be tired after a long day. No, not in the least.
- Uzun bir günün ardından yorgun olmalısın. Hayır, hiçbir şekilde.
You are not in the least happy.
- Sen hiç mutlu değilsin.
Nobody can be a head coach of a soccer team without being a soccer player.
- Hiç kimse futbolcu olmadan bir futbol takımının teknik direktörü olamaz.
Nobody knows what will happen next.
- İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.
Is there any home remedy for dust mites?
- Toz akarları için hiç ev çözümü var mı?
Don't you ever dust this place?
- Bu yerin hiç tozunu almıyor musun?
When he is drunk, he grumbles and fights. When he is sober, he lies on whatever comes to hand and says nothing.
- O sarhoşken, homurdanıyor ve kavga ediyor. O ayıkken, eline ne gelirse atıyor ve hiçbir şey söylemiyor.
Whatever happens, I won't tell anybody about it.
- Ne olursa olsun, hiç kimseye bunun hakkında bir şey anlatmayacağım.
He could not by any means tolerate the ghastly smell of rotting onion.
- O, hiçbir şekilde berbat çürüyen soğan kokusuna tahammül edemedi.
In no way is he a man of character.
- O hiçbir şekilde karakter sahibi değil.
It is in no way an easy job.
- Bu, hiç bir şekilde kolay bir iş değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
He was born so poor that he received hardly any school education.
- O kadar fakir doğdu ki hiç okul eğitimi almadı.
However, his girlfriend is selfish and hardly worries about Brian.
- Ancak, onun kız arkadaşı bencil ve neredeyse Brian hakkında hiç endişelenmez.
She is by no means angelic.
- O hiçbir şekilde anjelik değildir.
She is by no means polite.
- O hiçbir şekilde kibar değil.
Do people ever accuse you of being superficial?
- İnsanlar seni hiç yüzeysel olmakla suçlar mı?
The hero is male and white, he comes alone, he doesn't have a family, he never speaks of his family, and his mother died.
- Kahraman erkek ve beyaz, yalnız geliyor, ailesi yok, ailesinden hiç söz etmiyor ve annesi ölmüş.
The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them.
- Ertesi sabah Beyaz Ördek, yavrularını arayarak göletin etrafında dolandı durdu; isimleriyle seslendi, aradı taradı ama onlara dair hiçbir ize rastlayamadı.