her zaman

listen to the pronunciation of her zaman
Турецкий язык - Английский Язык
always

Bill is always honest. - Bill her zaman dürüsttür.

I always get up at six. - Her zaman altıda kalkarım.

in season and out of season
forever

It feels like I've known you forever. - Seni her zaman tanıdım gibi geliyor.

He who asks is a fool for five minutes, but he who does not ask remains a fool forever. - Soran beş dakika bir aptaldır fakat sormayan her zaman bir aptal kalır.

at any time

An accident may happen at any time. - Bir kaza her zaman olabilir.

You can call me at any time. - Beni her zaman arayabilirsin.

(deyim) for ever and a day
every time

Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking. - Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.

He drinks his coffee black every time. - O, her zaman kahvesini sade içer.

e'er
any old time
always, for ever, forever, evermore
ever

For all his genius, he is as unknown as ever. - Bütün dehasına rağmen, o her zaman olduğu kadar bilinmiyor.

Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking. - Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.

any time

An earthquake can happen at any time. - Bir deprem her zaman olabilir.

You can call me at any time. - Beni her zaman arayabilirsin.

for ever

Tom always blames Mary for everything. - Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.

Tom always blames me for everything. - Tom her zaman beni her şey için suçluyor.

everytime
all the time

He was silent all the time. - O, her zaman sessizdi.

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

routinely
year

My five year old daughter always goes to kindergarten happy and full of energy. - Beş yaşındaki kızım kreşe her zaman mutlu ve enerji dolu gider.

Tom was stealing money for the last two years, and Mary knew it all the time. - Tom son iki yıldır para çalıyordu ve Mary bunu her zaman biliyordu.

all times
all the while

He kept smoking all the while. - O her zaman sigara içmeye devam etti.

She did nothing but cry all the while. - O her zaman ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.

invariably
evermore
night and day
all along

It was you all along, wasn't it? - O her zaman sendin, değil mi?

not always
each time
anytime

You're welcome back anytime. - Her zaman tekrar gelebilirsin.

I will be glad to help you anytime. - Size yardım etmekten her zaman mutlu olacağım.

at all times

You are in my thoughts at all times. - Sen her zaman düşüncelerimdesin.

To come out on top, you have to stay two steps ahead of your opponent at all times. - Zirveye çıkmak için her zaman rakibin iki adım önünde kalmak zorundasın.

her zaman olduğu gibi
as usual

Needless to say, Judy came late as usual. - Hiç söylemeye gerek yok, her zaman olduğu gibi Judy geç geldi.

Deliveries will continue as usual. - Teslimatlar her zaman olduğu gibi devam edecek.

her zaman gülümseyen, mütebessim
Always smiling, mütebessim
her zaman geçerli
imprescriptible
her zaman her yerde var olan
omnipresent
her zaman taşınan faydalı şey
vade mecum
her ne zaman
whenever

Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes. - Bu dükkâna her ne zaman gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.

Whenever my uncle comes, he brings some nice things for us. - Amcam her ne zaman gelse, o bizim için bazı güzel şeyler getirir.

Турецкий язык - Турецкий язык
Ara vermeden, sürekli, daima, sık sık
daima
(Osmanlı Dönemi) YEKSAN
her dem
her zaman

    Расстановка переносов

    her za·man

    Произношение

    Этимология

    [ (h)&r, h&r ] (adjective.) before 12th century. Middle English hire, from Old English hiere, genitive of hEo she; more at HE.
Избранное