People from all over the world say that English is difficult to learn.
- Dünyanın her yerinden insanlar İngilizcenin öğrenmek için zor olduğunu söylüyorlar.
Tourists from all over the world come here.
- Buraya dünyanın her yerinden turistler gelir.
Over meatloaf and mashed potatoes (being careful not to talk with his mouth full), Stanley told about his adventure.
The latest policy was over-conservative.
Let's go over scene 3 from the top.
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
A function that is differentiable everywhere is continuous.
- Ayırdedilebilir bir işlev her yerde süreklidir.
Tom can sleep anywhere.
- Tom her yerde uyuyabilir.
That kind of thing can't be found just anywhere.
- O tür şey her yerde bulunamaz.
A lot of people want peace all over the world.
- Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
The branch offices of the bank are located all over Japan.
- Bankanın şubeleri Japonya'nın her yerinde bulunmaktadır.
He left his books all around the house.
- O, kitaplarını evin her yerine bıraktı.
There were flowers all around.
- Her yerde çiçekler vardı.