She made coffee for all of us.
- O hepimiz için kahve yaptı.
All of us want to live as long as possible.
- Hepimiz mümkün olduğu kadar uzun yaşamak istiyoruz.
She always looks pale.
- O hep soluk görünüyor.
He was always drinking in those days.
- O, o günlerde hep içki içiyordu.
If the universe is full of stars, why doesn't the light from all of them add up to make the whole sky bright all the time?
- Evren yıldızlarla doluysa, neden onların hepsinden gelen ışık tüm gökyüzünü sürekli parlatmıyor?
I do it all the time.
- Ben bunu hep yaparım.
Every time I read this novel, I find it very interesting.
- Ne zaman bu romanı okusam bana hep çok ilginç gelir.
I've waited forever for this day to come.
- Hep bugünün gelmesini bekledim.
And they all lived happily ever after.
- Ve ondan sonra hep mutlu yaşadılar.
I never see a library without wishing I had time to go there and stay till I had read everything in it.
- Ne zaman bir kütüphane görsem; gönlümden hep gidip içindeki her şeyi okuyana kadar orada kalmak geçer.
Why would you ever want to work on Wall Street?
- Neden hep Wall Street'te çalışmak istersin?
This is an omnivorous species.
- Bu hepçil bir türdür.
Wolverine is omnivorous.
- Porsuk bir hepçildir.
All is completed with this.
- Hepsi bununla tamamlandı.
He is the heaviest of us all.
- O hepimizin en ağırıdır.