She always looks pale.
- O hep soluk görünüyor.
He was always drinking in those days.
- O, o günlerde hep içki içiyordu.
If the universe is full of stars, why doesn't the light from all of them add up to make the whole sky bright all the time?
- Evren yıldızlarla doluysa, neden onların hepsinden gelen ışık tüm gökyüzünü sürekli parlatmıyor?
I do it all the time.
- Ben bunu hep yaparım.
Why would you ever want to work on Wall Street?
- Neden hep Wall Street'te çalışmak istersin?
Not every student went there yesterday.
- Dün oraya öğrencilerin hepsi gitmedi.
Wolverine is omnivorous.
- Porsuk bir hepçildir.
This is an omnivorous species.
- Bu hepçil bir türdür.
Every time I read this novel, I find it very interesting.
- Ne zaman bu romanı okusam bana hep çok ilginç gelir.
She made coffee for all of us.
- O hepimiz için kahve yaptı.
All is completed with this.
- Hepsi bununla tamamlandı.
I've waited forever for this day to come.
- Hep bugünün gelmesini bekledim.
And they all lived happily ever after.
- Ve ondan sonra hep mutlu yaşadılar.
We all sang in unison.
- Hep bir ağızdan şarkı söyledik.
Everyone talked at once.
- Herkes hep birden konuştu.
They began to run all at once.
- Hep birden koşmaya başladılar.
They began to run all at once.
- Hep birden koşmaya başladılar.
Read after me all together.
- Benden sonra hep birlikte okuyun.
The pupils began to read all together.
- Öğrenciler hep birlikte okumaya başladılar.