Tom can drive almost any kind of vehicle.
- Tom hemen hemen her türlü aracı sürebilir.
Tom and Mary almost always play tennis after school.
- Tom ve Mary hemen hemen her zaman okuldan sonra tenis oynarlar.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
Tom is just about as tall as you are.
- Tom hemen hemen senin kadar uzun.
She has nearly no close friends.
- Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
When I ask people what they regret most about high school, they nearly all say the same thing: that they wasted so much time.
- İnsanlara Lise yıllarında en çok pişman olduğunuz şey nedir? diye sorduğumda, hemen hemen hepsi aynı şeyi söylerler: Zamanımızın çoğunu boşa harcadık.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
I cried myself to sleep almost every night.
- Hemen hemen her gece uyumak için ağladım.
Tom eats out almost every night.
- Tom hemen hemen her gece dışarıda yer.
He has all but finished the work.
- Hemen hemen işi bitirdi.
We're practically family.
- Biz hemen hemen aileyiz.
Tom comes here practically every day.
- Tom hemen hemen her gün buraya gelir.
Tom could be just about anywhere by now.
- Tom artık hemen hemen her yerde olabilr.
Just about everyone came.
- Hemen hemen herkes geldi.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
Tom and Mary are as good as married.
- Tom ve Mary hemen hemen evlidir.
Without her glasses she was as good as blind.
- Gözlüksüz o hemen hemen kördür.
That job is pretty much finished.
- O iş hemen hemen bitti.
That's pretty much everything you need to know.
- Bilmen gereken her şey hemen hemen bu.
Tropical rainforests are located near the equator, where it's almost always warm and wet.
- Tropikal yağmur ormanları hemen hemen her zaman sıcak ve nemli olan ekvator yakınında yer alırlar.
In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
It barely ever rains here.
- Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
I barely know the city.
- Şehri hemen hemen hiç bilmiyorum.
That was pretty much perfect.
- O hemen hemen mükemmeldi.
Tom pretty much keeps to himself.
- Tom hemen hemen kendisi için saklar.
Scarcely had the rain stopped before a rainbow appeared.
- Bir gökkuşağı belirmeden önce, hemen hemen yağmur durmuştu.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses.
- Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.
Learning probably takes place in virtually every activity in which we take part.
- Öğrenme muhtemelen hemen hemen katıldığımız her faaliyette yer alır.
I recognized him at once, because I had seen him before.
- Onu hemen tanıdım, çünkü onu daha önce görmüştüm.
We must start at once.
- Biz hemen başlamalıyız.
I need to see a doctor immediately.
- Ben hemen bir doktor görmeliyim.
I can't reply your message immediately, for I can't type fast.
- Hızlı yazamadığım için mesajına hemen cevap veremiyorum.
Tom instantly regretted what he said.
- Tom söylediğine hemen pişman oldu.
We instantly became friends.
- Biz hemen arkadaş olduk.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom hardly ever listens to the radio.
- Tom hemen hemen hiç radyo dinlemez.
Tom hardly ever studies after 10:00 p.m.
- 10:00 sonra Tom hemen hemen hiç çalışmaz.
The mother said little to the sons.
- Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
The mother said little to the daughters.
- Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
It barely ever rains here.
- Burada hemen hemen hiç yağmur yağmaz.
Tom barely speaks to me anymore.
- Tom artık benimle hemen hemen hiç konuşmuyor.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
Search and rescue operations began immediately.
- Arama ve kurtarma operasyonları hemen başladı.
We ate a hasty meal and left immediately.
- Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
Wait for me. I'll be back in no time.
- Beni bekle. Hemen döneceğim.
The firemen had the fire out in no time.
- İtfaiyeciler yangını hemen söndürdüler.
I'll be there the first thing in the morning.
- Sabah hemen orada olacağım.
You were supposed to come home straight after school. You knew that.
- Okuldan hemen sonra eve gelmen gerekiyordu. Bunu biliyordun.
He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
- O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
Tom can eat just about anything.
- Tom hemen her şeyi yiyebilir.
Tom usually goes to bed just before midnight.
- Tom genellikle gece yarısından hemen önce yatmaya gider.
Mr Yoshida directed me to come at once.
- Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.
There are merits and demerits to both your opinions so I'm not going to decide right away which to support.
- Her iki görüşün avantajları ve dezavantajları vardır bu yüzden hangisini destekleyeceğime hemen karar vermeyeceğim.
Call the doctor right away.
- Hemen doktoru arayın.
I told my wife to get ready in a hurry.
- Karıma hemen hazırlanmasını söyledim.
She said she would be back right away.
- O, hemen geri döneceğini söyledi.
I plan to reply to his letter right away.
- Onun mektubunu hemen yanıtlamayı planlıyorum.
Tom died almost instantaneously.
- Tom neredeyse hemen öldü.
I'll come to you straight away.
- Hemen sana geleceğim.
He'll be out at lunch now, so there's no point phoning straight away.
- O şimdi öğle yemeğinde dışarıda olacak, bu yüzden hemen aramamız bir işe yaramaz.
Your ideas are hardly practical.
- Sizin fikirleriniz hemen hemen hiç pratik değil.
I could hardly understand him.
- Ben onu hemen hemen hiç anlayamadım.
Tom scarcely ever gets any exercise.
- Tom hemen hemen hiç egzersiz yapmaz.
We're getting out of here in a moment.
- Hemen şimdi buradan çıkıyoruz.
What way do you vote, Matthew? Conservative, said Matthew promptly.
- Hangi şekilde oy veriyorsun, Matthew? Muhafazakar dedi Matthew hemen.
Please make your reservations promptly.
- Lütfen hemen rezervasyonunuzu yaptırın.
He came to see you right after you left.
- O, sen gittikten hemen sonra seni görmeye geldi.
The company is owned by a group of entrepreneurs who started it right after the war.
- Şirket savaştan hemen sonra başlayan bir grup girişimci tarafından alındı.
Masanın hemen önünde.
My grandmother used to go out for a walk almost every day, but now she seldom, if ever, goes out.
- Büyükannem hemen hemen her gün bir yürüyüş için dışarı çıkardı fakat şimdi o nadiren, kırk yılda bir, dışarı çıkar.
I suppose it makes sense to go ahead and pay the bill right now.
- İlerlemek ve faturayı hemen ödemek sanırım mantıklı olur.
They hired Tom on the spot.
- Onlar Tom'u hemen oracıkta tuttu.
I paid his wages on the spot.
- Maaşını hemen ödedim.
As soon as you see this E-mail please reply right away.
- Bu e-postayı görür görmez lütfen hemen cevapla.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
As soon as the argument ended, I left the office forthwith.
- Tartışma sona erer ermez, ben hemen ofisten ayrıldım.
To our surprise, she revived at once.
- Bizim için sürpriz oldu, o hemen yeniden hayata döndü.
We may as well start at once.
- Bari hemen başlayalım.
Tom remarried shortly after his wife's death.
- Tom karısının ölümünden hemen sonra yeniden evlendi.
Tom left the house shortly after Mary left.
- Tom Mary gittikten hemen sonra evden ayrıldı.
He reached home shortly before five o'clock.
- Saat beşten hemen önce eve vardı.
A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion.
- Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.
Please come right now.
- Lütfen hemen şimdi gel.
How about going to a sushi bar right now?
- Hemen şimdi bir suşi bara gitmeye ne dersin?
Yes, but she left just now.
- Evet, ama o hemen şimdi gitti.
I'm coming to you just now.
- Hemen şimdi sana geliyorum.