Ayako's skin is sensitive to chemicals.
- Ayako'nun cildi kimyasallara karşı hassastır.
Tom is a sensitive child.
- Tom hassas bir çocuk.
You are too critical of others' shortcomings.
- Başkalarının eksikliklerine karşı çok hassasınız.
Poetry is not just torment; poetry is love. It is warm and sensual passion; it is revolution, romance and tenderness.
- Şiir sadece azap değildir; şiir sevgidir. Sıcak ve şehvetli tutkudur; o, devrim, romantizm ve hassasiyettir.
It's a delicate problem.
- O, hassas bir problem.
Speaking of religious matters is a delicate issue.
- Dini meseleler hakkında konuşmak hassas bir mevzudur.
The measurements need to be precise.
- Ölçümler hassas olmalı.
The balance of nature is very vulnerable.
- Doğanın dengesi çok hassastır.
He was very vulnerable after his divorce.
- O, boşanmasından sonra çok hassastı.
This cartographer is famous for the precision in his maps.
- Bu haritacı haritalarda hassasiyeti ile ünlüdür.
Flawless precision is required in the measurements.
- Kusursuz hassasiyet, ölçümde gereklidir.
Tom is squeamish at the sight of blood.
- Tom kan görmeye karşı hassastır.
Young people are very impressionable.
- Genç insanlar çok hassastır.
I was young and impressionable at that time.
- O zamanlar genç ve hassastım.
I'm a very sensitive and emotional person.
- Ben çok hassas ve duygusal bir insanım.
She's really touchy about her new braces.
- O, yeni pantolon askısı hakkında gerçekten hassas.
On a first date, it's best to steer clear of touchy subjects.
- İlk randevuda, hassas konulardan uzak durmak en iyisidir.
Young people are very impressionable.
- Genç insanlar çok hassastır.
I was young and impressionable at that time.
- O zamanlar genç ve hassastım.
Tom said Mary isn't ticklish.
- Tom Mary'nin hassas olmadığını söyledi.
Tom said that Mary was ticklish.
- Tom Mary'nin hassas olduğunu söyledi.
bu konuda hassas davranmalısın.