Keep your hands still.
- Ellerinizi hareketsiz tutun.
Tom doesn't know how to sit still.
- Tom nasıl hareketsiz oturacağını bilmiyor.
The car stopped completely immobile.
- Araba tamamen hareketsiz durdu.
Tom remained motionless.
- Tom hareketsiz kaldı.
Tom stood motionless, listening carefully.
- Tom hareketsiz durdu, dikkatlice dinledi.
Mt. Asama is now dormant.
- Asama yanardağı şu an hareketsiz.
Sami lived in the outskirts of this sleepy town.
- Sami bu hareketsiz kasabanın dışında yaşıyordu.
The statistical data presented in her paper is of great use for us in estimating the frequency of the movement.
- Onun raporunda sunulan istatistiki veriler hareketin sıklığını tahmin etmede bizim için çok faydalı.
Your son took part in the student movement, I hear.
- Oğlunuz öğrenci hareketi içinde yer aldı, ben duydum.
Are you in favor of this motion?
- Bu hareketi destekliyor musun?
Tom seconded the motion.
- Tom hareketi destekledi.
Nothing's wrong with the engine, but my car won't move.
- Motorda sorun yok, fakat arabam hareket etmiyor.
George felt the train begin to move.
- George trenin hareket etmeye başladığını hissetti.
The people who live in Japan must act according to the Japanese country constitution.
- Japonya'da yaşayan insanlar Japon ülkesi anayasasına göre hareket etmelidir.
Criminal law, also known as penal law, involves prosecution for an act that has been classified as a crime.
- Ceza hukuku, ceza yasası olarak da bilinen, bir suç olarak sınıflandırılmış olan bir hareket için takibat gerektirir.
Light travels at a velocity of 186,000 miles per second.
- Işık saniyede 186.000 millik bir hızla hareket eder.
Light travels much faster than sound.
- Işık sesten çok daha hızlı hareket eder.
This movement had a great impact on the behavior of women.
- Bu hareketin, kadınların davranışları üzerine büyük bir etkisi vardı.
I need a flight that leaves on Monday afternoon.
- Pazartesi öğleden sonra hareket eden bir uçuşa ihtiyacım var.
My flight will depart in an hour.
- Uçağım bir saat içinde hareket edecek.
Don't behave lightly.
- Düşünmeden hareket etme.
Go to work, send your kids to school. Follow fashion, act normal, walk on the pavements, watch TV. Save for your old age. Obey the law. Repeat with me: I am free.
- İşe git, çocuklarını okula gönder. Modayı takip et, normal hareket et, kaldırımda yürü, televizyon izle. Yaşlılığın için para biriktir. Kanunlara uy. Benimle birlikte tekrarla: Ben özgürüm.
You must be completely still and walk on your tip-toes. The baby is asleep.
- Sen tamamen hareketsiz olmalısın ve parmak uçlarında yürümelisin. Bebek uyuyor.
Tom has devoted his life to the movement against nuclear energy.
- Tom nükleer enerjiye karşı hareket için hayatını adadı.
Sami had to act to save his life.
- Sami hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorundaydı.
The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.
- Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.
Her actions are inconsistent with her words.
- Hareketleri ile sözleri tutarsız.
AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
- AIDS sadece her birey buna karşı harekete geçmeye karar verirse durdurulabilir.
She played a part in the women's lib movement.
- Kadınların özgürlüğü hareketinde yer aldı.
Let's play that by ear.
- Olayların akışına göre hareket edelim.
In China, you have to go to the departure station and buy train tickets there.
- Çim'de, hareket istasyonuna gitmek ve tren biletleri orada almak zorundasın.
His brave deed earned him respect.
- Onun cesur hareketi ona saygı kazandırdı.
The politician stirred up the workers.
- Politikacı işçileri harekete geçirdi.
This is an illegal transaction.
- Bu yasadışı bir harekettir.
The train was just on the point of starting when I got to the station.
- İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
Tom gestured for me to leave.
- Tom ayrılmam için bana el hareketi yaptı.
She gave me a hand gesture I didn't understand.
- O bana anlamadığım bir el hareketi yaptı.
You will miss the train, unless you start for the station at once.
- Derhal istasyona hareket etmezsen, treni kaçıracaksın.
The train started before we got to the station.
- İstasyona varmadan önce tren hareket etti.