The statistical data presented in her paper is of great use for us in estimating the frequency of the movement.
- Onun raporunda sunulan istatistiki veriler hareketin sıklığını tahmin etmede bizim için çok faydalı.
Your son took part in the student movement, I hear.
- Oğlunuz öğrenci hareketi içinde yer aldı, ben duydum.
Our planet, Earth, is always in motion.
- Gezegenimiz, Dünya, her zaman hareket halindedir.
Mary made a slight motion with her head.
- Mary başıyla hafif bir hareket yaptı.
They were so frightened that they couldn't move an inch.
- O kadar korktular ki bir inç hareket edemediler.
George felt the train begin to move.
- George trenin hareket etmeye başladığını hissetti.
The people who live in Japan must act according to the Japanese country constitution.
- Japonya'da yaşayan insanlar Japon ülkesi anayasasına göre hareket etmelidir.
Criminal law, also known as penal law, involves prosecution for an act that has been classified as a crime.
- Ceza hukuku, ceza yasası olarak da bilinen, bir suç olarak sınıflandırılmış olan bir hareket için takibat gerektirir.
Light travels at a velocity of 186,000 miles per second.
- Işık saniyede 186.000 millik bir hızla hareket eder.
The earth travels in an orbit around the sun.
- Dünya güneşin etrafında bir yörüngede hareket eder.
This movement had a great impact on the behavior of women.
- Bu hareketin, kadınların davranışları üzerine büyük bir etkisi vardı.
My flight will depart in an hour.
- Uçağım bir saat içinde hareket edecek.
I need a flight that leaves on Monday afternoon.
- Pazartesi öğleden sonra hareket eden bir uçuşa ihtiyacım var.
Don't behave lightly.
- Düşünmeden hareket etme.
You must be completely still and walk on your tip-toes. The baby is asleep.
- Sen tamamen hareketsiz olmalısın ve parmak uçlarında yürümelisin. Bebek uyuyor.
Go to work, send your kids to school. Follow fashion, act normal, walk on the pavements, watch TV. Save for your old age. Obey the law. Repeat with me: I am free.
- İşe git, çocuklarını okula gönder. Modayı takip et, normal hareket et, kaldırımda yürü, televizyon izle. Yaşlılığın için para biriktir. Kanunlara uy. Benimle birlikte tekrarla: Ben özgürüm.
Sami had to act to save his life.
- Sami hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorundaydı.
His brazen act of defiance almost cost him his life.
- Onun yüzsüzce meydan okuma hareketi neredeyse hayatına mal oluyordu.
The driver was shouting because the car in front of him wasn't moving.
- Sürücü, önündeki araç hareket etmediği için bağırıyordu.
AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
- Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
Mario's Pub is where the action is.
- Mario'nun Pub'ı hareketin olduğu yerdir.
She played a part in the women's lib movement.
- Kadınların özgürlüğü hareketinde yer aldı.
Tom doesn't always play by the rules.
- Tom her zaman kurallara göre hareket etmez.
In China, you have to go to the departure station and buy train tickets there.
- Çim'de, hareket istasyonuna gitmek ve tren biletleri orada almak zorundasın.
His brave deed earned him respect.
- Onun cesur hareketi ona saygı kazandırdı.
The politician stirred up the workers.
- Politikacı işçileri harekete geçirdi.
This is an illegal transaction.
- Bu yasadışı bir harekettir.
The train was just on the point of starting when I got to the station.
- İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi.
We often use gestures to convey simple messages.
- Genellikle basit mesajları iletmek için el hareketlerini kullanırız.
We didn't know how to interpret the dismissive gesture that Tom made with his hands.
- Tom'un yaptığı lakayıt el hareketini nasıl yorumlayacağımızı bilemedik.
If we are to be there at six, we will have to start now.
- Biz altıda orada olacaksak, şimdi hareket etmek zorundayız.
The day she started for Paris was rainy.
- Onun, Paris'e hareket ettiği gün yağmurlu idi.