Felicja, Łazarz adında yakışıklı bir adamla evli.
- Felicja is married to a handsome man called Lazarz.
Felicja'nın çocukları, babaları Łazarz'ın Justin Bieber'dan daha yakışıklı olduğunu düşünüyorlar.
- Felicja's children think that their father Lazarz is more handsome than Justin Bieber.
Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.
- The handsome prince fell in love with a very beautiful princess.
Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
- A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
Bu aktör hem yakışıklı hem de yetenekli.
- That actor is both handsome and skillful.
O, büyük ve yakışıklıydı.
- He was big and handsome.
Cömertçe ödüllendirileceksin.
- You will be rewarded handsomely.
Ona cömert bir aylık maaş ödenir.
- He is paid a handsome monthly salary.
O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.
- He is handsome. In addition, he is good at sport.
O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
- He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
He . . . accumulated a handsome sum of money. - V. Knox.
Handsome is as handsome does. - Old Proverb.