Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
- Never do things by halves.
İşleri yarım bırakmamalısın.
- You shouldn't do things by halves.
Sonunda, John ve Sue elmayı ikiye bölmeye karar verdiler.
- At last, John and Sue decided to cut the apple into halves.
İşleri yarım bırakmamalısın.
- You shouldn't do things by halves.
Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
- Never do things by halves.
Yarım saat koşmaya devam etti.
- He run on for half an hour.
Yarım düzine yumurta aldım.
- I bought half a dozen eggs.
Sonunda, John ve Sue elmayı ikiye bölmeye karar verdiler.
- At last, John and Sue decided to cut the apple into halves.
Araba ile oraya ulaşmak benim bir buçuk saatimi aldı.
- It took me an hour and a half to get there by car.
Senin evinin ve benimkinin arasında orta noktada buluşalım.
- Let's meet halfway between your house and mine.
İşleri yarım bırakmamalısın.
- You shouldn't do things by halves.
Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
- Never do things by halves.
İş yapılır yapılmaz, genellikle beş buçuk civarında, akşam yemeği yemek için eve gelirim.
- Once the work is done, usually around half past five, I come home to have dinner.
Tom sekiz buçuk yıl önce ailesiyle birlikte Japonya'ya geldi.
- Tom came to Japan eight and a half years ago with his parents.
Yarım bardak bira içerek yemeğine başladı.
- He began his meal by drinking half a glass of ale.
İşini yarıda bırakma.
- Don't leave your work half done.
Ofisin yarısı izin aldı.
- Half the office took a day off.
Benim köpeğim neredeyse boyunuzun yarısı kadar.
- My dog is almost half the size of yours.
Hiçbir işi yarım yamalak yapma.
- Never do things by halves.
Emekli olduktan sonra geliri yarı yarıya azaldı.
- His income was diminished by half after retirement.
Tom'un dans etmeye başlayacağını yarı yarıya umuyordum.
- I half expected Tom to start dancing.
Tom sadece kısmen şaka yapıyordu.
- Tom was only half joking.
Bu araba, motor silindirlerinin yarısını devre dışı bırakabilir.
- This car can deactivate half of its engine's cylinders.
Bir buçuk yıl önce neredeyse ölüyordum.
- I almost died a year and a half ago.
Saat neredeyse yedi buçuktur.
- It's almost half past eleven.
Let's go halves in this big watermelon.
Three-quarters minus a quarter is a half.
Assumed from thence a half consent.
Their children spoke half in the speech of Ashdod.
A friendship so complete Portioned in halves between us.
I went to the bar where I bought a pint and two large brandies. ... Not brandy, she replied, but I could use a long drink - maybe a half of lager..
a half bushel; a half hour; a half dollar; a half view.
A half uncle or half aunt or half cousin.
The four halves of the house.
A half brother or half sister.
... connect the two halves of the world. ...
... and later, guide the explorers who will connect two halves of the world. ...