Tom often uses humor to defuse tense situations.
- Tom genellikle gergin durumları etkisiz hale getirmek için mizah kullanır.
This makes the situation worse.
- Bu, durumu daha kötü hale getirir.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
I'm surprised that building is still standing.
- Binanın hâlâ ayakta durduğuna şaşırdım.
Tom is still standing.
- Tom hâlâ ayakta duruyor.
We turned it into a state problem.
- Onu bir devlet sorunu haline getirdik.
Even though the United States is a developed country, it still has some very poor people.
- Gelişmiş bir ülke olsa bile Abd'de hala bazı çok yoksul insanlar var.
Fadil realized that Layla was still alive.
- Fadıl, Leyla'nın hala hayatta olduğunu fark etti.
Fadil still doesn't believe Layla is guilty.
- Fadıl hâlâ Leyla'nın suçlu olduğuna inanmıyor.
This portion of the library is off-limits to the public.
- Kütüphanenin bu bölümü halka açık değil.
Their ship is still in port.
- Onların gemisi hâlâ limanda.
I'm still waiting for my order.
- Hâlâ siparişimi bekliyorum.
We need to work together in order to make the world a better place.
- Dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek için birlikte çalışmamız gerek.
Tom has a bad temper.
- Tom'un kötü bir ruh hali var.
She was in a bad temper.
- O, kötü bir ruh hali içindeydi.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
In that case, I think you should come in today.
- O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
Our peoples have more in common than can be seen at first sight.
- Bizim halkların ilk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönleri var.
There's still no end in sight.
- Görünürde hâlâ bir son yok.
The matter is all settled.
- Sorun tamamen halledildi.
The sun having set, they were still dancing.
- Güneş batarken, onlar hâlâ dans ediyorlardı.
The event still remains vivid in my memory.
- Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
Half a million children still face malnutrition in Niger.
- Yarım milyon çocuk Nijer'de hâlâ yetersiz beslenme ile karşı karşıyadır.
The girl lifted her face, still wet with tears.
- Kız, göz yaşlarıyla hâlâ ıslak yüzünü kaldırdı.
Matter changes its form according to temperature.
- Madde sıcaklığa göre hal değiştirir.
Is this a different word or just another form of the same word?
- Bu farklı bir kelime mi yoksa aynı kelimenin başka bir hâli mi?
He was in a bad mood, which was rare for him.
- O kötü bir ruh hali içinde, bu onun için nadirdi.
Tom was tired and in a bad mood.
- Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
Idiot! She's not being honest when she says she loves you. Haven't you figured it out yet? She's just a gold digger.
- Aptal! Seni sevdiğini söylediğinde dürüst olmuyor. Hâlâ anlamadın mı? O, tam bir altın arayıcısı.
I haven't figured that out yet.
- Onu henüz halletmedim.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.