Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
- Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
Mr. Smith hasn't turned up yet though he promised to.
- Bay Smith, söz verdiği hâlde henüz dönmedi.
Although I tell you to, you don't do it.
- Sana söylediğim halde yapmadın bunu.
Although I know a lot about Mary, I haven't actually met her.
- Onunla gerçekte tanışmadığımız halde Mary hakkında çok şey biliyorum.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
This makes the situation worse.
- Bu, durumu daha kötü hale getirir.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
Tom's condition is still critical.
- Tom'un durum hâlâ kritik.
Tom is still in critical condition.
- Tom hâlâ kritik durumda.
If you can read this sentence, then you're able to read.
- Eğer bu cümleyi okuyabiliyorsan, o halde okuyabiliyorsundur.
If they don't want this, then what do they want?
- Bunu istemiyorlarsa, o halde ne istiyorlar?
He is still standing.
- Halen ayakta duruyor.
I'm surprised that building is still standing.
- Binanın hâlâ ayakta durduğuna şaşırdım.
People in the United States speak English.
- Birleşik Devletler halkı İngilizce konuşur.
We turned it into a state problem.
- Onu bir devlet sorunu haline getirdik.
He came even though the weather was bad.
- Hava kötü olduğu halde geldi.
Put the rubber boots on, or else you will get your feet wet!
- Kauçuk botları giyin, aksi halde ayağınızı ıslatırsınız!
It seems that he was badly scolded.
- O, fena halde azarlanmış görünüyor.
We are badly in want of water.
- Fena halde suya ihtiyacımız var.
Fadil realized that Layla was still alive.
- Fadıl, Leyla'nın hala hayatta olduğunu fark etti.
Layla's love for Fadil was starting to become an obsession.
- Leyla'nın Fadıl'a olan sevgisi bir takıntı haline gelmeye başlıyordu.
The storm will make it impossible for the ship to leave port.
- Fırtına geminin limandan ayrılmasını imkansız hale getirdi.
This portion of the library is off-limits to the public.
- Kütüphanenin bu bölümü halka açık değil.
I'm still waiting for my order.
- Hâlâ siparişimi bekliyorum.
One of England's kings abdicated the throne in order to marry a commoner.
- İngiltere krallarından biri, halktan biriyle evlenmek için tahttan çekildi.
The water temperature's still low so you're not going to swim, are you?
- Su sıcaklığı hala düşük, bu nedenle yüzmeye gitmeyeceksiniz, tamam mı?
She was in a bad temper.
- O, kötü bir ruh hali içindeydi.
My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
- Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
In case it rains, I won't go.
- Yağmur yağması halinde, gitmem.
The red lamp lights up in case of danger.
- Kırmızı lamba tehlike halinde yanar.
Put the rubber boots on, or else you will get your feet wet!
- Kauçuk botları giyin, aksi halde ayağınızı ıslatırsınız!
I unconsciously removed my shirt.
- Baygın halde gömleğimi çıkardım.
Mary was bullied at school because her mother was grossly overweight.
- Annesi fena halde kilolu olduğu için Mary okulda zorbalık yaşadı.
This is grossly unfair.
- Bu fena halde adil değil.
There's still no end in sight.
- Görünürde hâlâ bir son yok.
Yesterday, my aunt regained her sight.
- Dün, halam görüşünü yeniden kazandı.
Fighting won't settle anything.
- Döğüş hiçbir şeyi halletmez.
The dispute was finally settled.
- Tartışma sonunda halledildi.
It's worth trying at all events.
- Her halükarda denemeye değer.
The event still remains vivid in my memory.
- Olay belleğimde hâlâ canlı duruyor.
I can still see my mother's face.
- Annemin yüzünü hâlâ görebiliyorum.
The girl lifted her face, still wet with tears.
- Kız, göz yaşlarıyla hâlâ ıslak yüzünü kaldırdı.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
The plural form of 'person' is 'people', not 'persons'.
- 'person''ın çoğul hali 'people''dır, 'persons' değildir.
Tom was tired and in a bad mood.
- Tom yorgun ve kötü bir ruh hali içindeydi.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
Tom doesn't have it all figured out yet.
- Tom henüz onun hepsini hallettirmiyor.
I haven't figured that out yet.
- Onu henüz halletmedim.
We still haven't found the solution.
- Hâlâ çözümü bulmadık.
Tom can still wear the same size jeans he did when he was twenty years old.
- Tom yirmi yaşındayken giydiği aynı beden pantolonu hâlâ giyebiliyor.
The size of the carpet is 120 by 160 centimeters.
- Halının büyüklüğü 120'ye 160 santimetredir.
In that case, I think you should come in today.
- O halde, ben sizin bugün gelmeniz gerektiğini düşünüyorum.
It was because of her that he lived so miserably.
- O, ondan dolayı çok sefil bir halde yaşadı.
Tom failed miserably.
- Tom sefil bir halde başarısız oldu.
I prithee, good Prince Hal, help me to my horse, good king's son.