The burden is light on the shoulder.
- Sorumluluk omuzda hafiftir.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
We have a mild winter this year.
- Bu yıl hafif bir kış var.
I have a mild headache.
- Hafif bir baş ağrım var.
She stood silently, her head tilted slightly to one side.
- Başı bir tarafa doğru hafifçe eğik, sessizce ayakta durdu.
A nerve cell responds to a slight stimulus.
- Bir sinir hücresi hafif bir uyarıcıya yanıt verir.
This carbon fiber bicycle is incredibly lightweight.
- Bu karbon fiber bisiklet inanılmaz hafiftir.
This titanium bicycle made in Italy is incredibly lightweight.
- İtalya'da yapılan bu titanyum bisiklet inanılmaz hafiftir.
I like my coffee weak.
- Kahvemi hafif severim.
I'd like my coffee weak.
- Kahvemi hafif istiyorum.
Tom tapped on the window.
- Tom pencereye hafifçe vurdu.
Tom felt someone tap him on the shoulder.
- Tom birinin hafifçe omuzuna dokunduğunu hissetti.
I think you underestimate us.
- Sanırım bizi hafife alıyorsun.
I think you underestimate them.
- Sanırım onları hafife alıyorsun.
She gave the door a gentle push.
- O, kapıyı hafifçe itti.
The dog barked softly.
- Köpek hafifçe havladı.
Tom whispered softly to Mary.
- Tom Mary'ye hafifçe fısıldadı.
Tom kissed Mary lightly on the cheek.
- Tom Mary'yi yanağından hafifçe öptü.
Tom knocked lightly on Mary's door.
- Tom Mary'nin kapısını hafifçe çaldı.