The verdict is something only a jury can decide.
- Hüküm sadece jüri tarafından karar verilebilen bir şeydir.
A verdict and a sentence are different things.
- Yargı ve hüküm farklı şeylerdir.
His speech was an effective apology for the Government's policies.
- Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.
Tom has a tendency to jump to conclusions.
- Tom'un anlamadan hüküm verme eğilimi var.
I'm sorry I jumped to conclusions.
- Üzgünüm anlamadan hüküm verdim.
The Japanese government made an important decision.
- Japon hükümeti önemli bir karar verdi.
There's growing anger over the government's decision.
- Hükümetin kararı üzerine büyüyen öfke var.
He was the ruler of the Inca Empire.
- İnka İmparatorluğunun hükümdarı idi.
The people resisted their cruel ruler.
- İnsanlar zalim hükümdara direndi.
Sami was convicted of murder and sentenced to death.
- Sami cinayetten hüküm giydi ve ölüm cezasına çarptırıldı.
A verdict and a sentence are different things.
- Yargı ve hüküm farklı şeylerdir.
Thinking is difficult, and therefore many people only pass judgment.
- Düşünmek zordur ve bu yüzden birçok insan sadece hüküm verir.
Don't pass judgment too quickly.
- Çok hızlı hüküm vermeyin.
The labor unions had been threatening the government with a general strike.
- İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
The government must make fundamental changes.
- Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
Only about 15 per cent of people with autism are in the workforce, mainly because people are so judgemental about them.
- Otistik insanların yalnızca yaklaşık yüzde 15'i işgücündedir, başlıca nedeni insanların onlar hakkındaki büyük peşin hükümleridir.
My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.
- Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.
At that time, Ethelbert ruled as king in Kent, and was powerful.
- O zaman, Ethelbert, Kent'te kral olarak hüküm sürüyordu ve güçlüydü.
I know some powerful people in the government.
- Hükümette bazı güçlü insanlar tanıyorum.