Yapman gereken tek şey bu kitabı ona uzatmak.
- All you have to do is to hand this book to him.
Raporu ona uzatmak istedim ama unuttum.
- I intended to hand the paper to him, but I forgot to.
Allah'tan başka bir ilâh yoktur ve Muhammed, Allah'ın elçisidir.
- There is no god but God, and Muhammad is the messenger of God.
Diğer taraftan, bazı dezavantajları var.
- On the other hand, there are some disadvantages.
Tom hiç yüzemez. Diğer taraftan, o iyi bir beyzbol oyuncusudur.
- Tom can't swim at all. On the other hand, he is a good baseball player.
Aleti ustalıkla idare etti.
- He handled the tool skillfully.
Onunla ustalıkla başa çıktın.
- You handled that deftly.
Kalabalık kazananı coşkuyla alkışladı.
- The crowd gave the winner a big hand.
Tüm öğrenciler alkışladılar.
- All the students clapped their hands.
Bir Yunan ile tokalaştığın zaman, parmaklarını say.
- When you shake hands with a Greek, count your fingers.
Elim soğuktan o kadar uyuşmuş ki parmaklarımı hareket ettiremiyorum.
- My hand is so numb with cold that I can't move my fingers.
O, eli cebinde kapının yanında duruyordu
- He was standing by the gate with his hand in his pocket.
Onun yanında getirdiği çocuk çok yakışıklıydı.
- The boy who she brought with her was very handsome.
Bana yardım edebilir misin?
- Can you give me a hand?
Sana yardım edebilir miyim?
- Could I give you a hand?