It's more interesting to travel alone than to go on a group tour.
- Yalnız seyahat etmek bir grupla gitmekten daha ilginçtir.
He doesn't have enough money to go travelling.
- Onun seyahate gitmek için yeterli parası yok.
Tom has got to get out of here.
- Tom buradan gitmek zorunda.
I just have to get out of here.
- Sadece buradan gitmek zorundayım.
I really wanted to go to Tom's concert, but it was sold out.
- Ben gerçekten Tom'un konserine gitmek istiyordum ama onun hepsi satılmıştı.
When we are told not to come, we become all the more eager to go.
- Gelmememiz söylendiği zaman, gitmek için daha da istekli oluruz.
I am ready to go with you.
- Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.
Tom says that Mary definitely wanted to go with us, so we should wait.
- Tom Mary'nin kesinlikle bizimle birlikte gitmek istediğini söylüyor, bu yüzden beklemeliyiz.
Tom made no move to go.
- Tom gitmek için hiç bir şey yapmadı.
I imagine that Tom will eventually run out of money and have to go back home.
- Sanırım sonunda Tom parasız kalacak ve eve geri gitmek zorunda kalacak.
Do you want to go run around the track with me?
- Benimle pist civarında koşmaya gitmek ister misin?
I've got to head back to work.
- İşe geri gitmek zorundayım.
You're heading exactly where I wanted to go.
- Tam olarak benim gitmek istediğim yere gidiyorsun.
How long does it take to get to the station?
- İstasyona gitmek ne kadar sürer?
How long does it take to go there by bus?
- Otobüsle oraya gitmek ne kadar sürer?
I want to go together with Emily.
- Emily ile beraber gitmek istiyorum.
Would you like to go together?
- Beraber gitmek ister misin?
You have to hurry if you want to go with them.
- Onlarla birlikte gitmek istiyorsan acele etmelisin.
I want to go with you.
- Ben sizinle birlikte gitmek istiyorum.
Tom really misses America and he wants to go back.
- Tom Amerika'yı gerçekten özlüyor ve geri gitmek istiyor.
I had to go back to Boston without Tom.
- Boston'a Tom'suz geri gitmek zorunda kaldım.
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Mr. White has gone to Canada.
- Bay White Kanada'ya gitti.
She may have gone out to do some shopping.
- O biraz alışveriş yapmak için dışarı gitmiş olabilir.
I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
- Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
When I went to Tokyo, I met him.
- Ben Tokyo'ya gittiğim zaman ona rastladım.
To go faster you'd better go alone, to go further you'd better go with someone.
- Daha hızlı gitmek için yalnız gitsen iyi olur, daha ileri gitmek için biriyle gitsen iyi olur.
I just can't get along with him.
- Onunla anlaşamadım gitti.
Yumi went there by herself.
- Yumi oraya kendi gitti.
Do you know where your father went?
- Babanın nereye gittiğini biliyor musun?
Before going to work in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
I wish to go to Hawaii.
- Hawaii'ye gitmeyi diliyorum.
I want to go to London.
- Londra'ya gitmek isterim.