Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Quit complaining. You have to go.
- Şikayet etmeyi kes. Gitmek zorundasın.
Tom isn't quite ready to go.
- Tom gitmek için pek hazır değil.
They are leaving Cairo today heading for Tel Aviv.
- Tel Aviv'e gitmek için bugün Kahire'den ayrılıyorlar.
Look, no one's pointing a gun to your head. You don't have to go if you don't want to.
- Bak, kimse kafana bir silah doğrultmuyor. Eğer istemiyorsan gitmek zorunda değilsin.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
If you want to travel to a store located 10 km from your house, and you drive at 50 km/h, how long would it take you to get there?
- Evinizden 10 km uzaktaki bir mağazaya gitmek istiyorsanız ve saatte 50 km hızla sürüyorsanız oraya varmak kaç dakikanızı alır?
If you want to travel to a store located 10 km from your house, and you drive at 50 km/h, it would take you 12 minutes to get there.
- Evinizden 10 km uzaktaki bir mağazaya gitmek istiyorsanız ve saatte 50 km hızla sürüyorsanız oraya varmak 12 dakikanızı alır.
He departed for Australia.
- O, Avustralya'ya gitmek için yola çıktı.
In China, you have to go to the departure station and buy train tickets there.
- Çim'de, hareket istasyonuna gitmek ve tren biletleri orada almak zorundasın.
I don't want to go away.
- Uzaklara gitmek istemiyorum.
It will take a while to go away.
- Gitmek biraz zaman alacaktır.
I want to go together with Emily.
- Emily ile beraber gitmek istiyorum.
If you want to, let's all go together.
- Eğer gitmek istiyorsan, hep birlikte gidelim.
I want to get out of this town.
- Bu şehirden gitmek istiyorum.
I just have to get out of here.
- Sadece buradan gitmek zorundayım.
She may have gone out to do some shopping.
- O biraz alışveriş yapmak için dışarı gitmiş olabilir.
Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
- Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
Who's your favorite heavy metal guitarist?
- Favori heavy metal gitaristin kim?
I go into the store, and who do I see? An American friend, who immediately begins to tell me what has been going on with him since we last met.
- Mağazaya gidiyorum ve kimi görüyorum? Onunla son kez buluştuğumuzdan beri kendisinde neler gittiğini bana hemen anlatmaya başlayan bir Amerikan arkadaşımı.
I really wanted to go to Tom's concert, but it was sold out.
- Ben gerçekten Tom'un konserine gitmek istiyordum ama onun hepsi satılmıştı.
When we are told not to come, we become all the more eager to go.
- Gelmememiz söylendiği zaman, gitmek için daha da istekli oluruz.
I am ready to go with you.
- Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.
We may have to go without her.
- Biz o olmadan gitmek zorunda kalabiliriz.
Tom made no move to go.
- Tom gitmek için hiç bir şey yapmadı.
Do you want to go run around the track with me?
- Benimle pist civarında koşmaya gitmek ister misin?
I imagine that Tom will eventually run out of money and have to go back home.
- Sanırım sonunda Tom parasız kalacak ve eve geri gitmek zorunda kalacak.
More and more couples go on honeymoon trips abroad.
- Gittikçe daha fazla çift balayı gezilerine yurt dışına gitmektedir.
Tom would like to go on the picnic, too. We should invite him.
- Tom da pikniğe gitmek istiyor, onu davet etmeliyiz.
I just can't get along with him.
- Onunla anlaşamadım gitti.
Lastly, she went to America.
- Son olarak o Amerika'ya gitti.
Do you know where your father went?
- Babanın nereye gittiğini biliyor musun?
Before going to study in Paris, I have to brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
Before going to work in Paris, I must brush up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
I need a ride to school.
- Okula arabayla gitmek istiyorum.
Would you like to go for a bike ride?
- Bisiklete binmeye gitmek ister misin?
I have to go now. Did you see where I put my things?
- Şimdi gitmek zorundayım. Eşyalarımı nereye koyduğumu gördün mü?
What clothes do you think I should put on to go to my date tomorrow?
- Yarın randevuma gitmek için hangi elbiseleri giymem gerektiğini düşünüyorsun?
It takes you an hour to go to the station on foot.
- İstasyona yaya olarak gitmek bir saatini alır.
How long does it take from here to your house on foot?
- Buradan senin evine yürüyerek gitmek ne kadar sürer?
I was given a couple of tickets for tonight's concert. Would you like to go with me?
- Bu geceki konser için bana bir çift bilet verildi. Benimle gitmek ister misin?
I wish to go to Hawaii.
- Hawaii'ye gitmeyi diliyorum.
I want to go to London.
- Londra'ya gitmek isterim.
How long does it take to get from here to the station?
- Buradan istasyona gitmek ne kadar alır?
How long does it take to go there by bus?
- Otobüsle oraya gitmek ne kadar sürer?
He was told to remain standing all the way to go there.
- Oraya gitmek için yol boyunca ayakta kalması söylendi.