O kötü koku nehirden geliyor.
- That foul odor is coming from the river.
Kirli çorapların kokusu beni kusturur.
- The odor of dirty socks makes me gag.
Tanzanya'da yiyecek koklamak, kibar olmayan hatta çok görgüsüzce bir davranıştır.
- It is impolite, or even gross, to smell food in Tanzania.
Taze yapılmış kahveyi koklamak çok harika!
- It's so wonderful to smell freshly made coffee!
Koku beni tiksiniyor.
- The odour disgusts me.
Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
- Jazz isn't dead, it just smells funny.
Kız çiçekleri kokluyor.
- The girl is smelling the flowers.
This water is odourless.
- Dieses Wasser ist geruchlos.
The flowers give off a strong odor.
- Die Blumen verströmen einen starken Geruch.
The rose gives off a sweet odor.
- Die Rose verbreitet einen süßen Geruch.
A dog has a sharp sense of smell.
- Hunde haben einen scharfen Geruchssinn.
The spoiled meat had a nasty smell.
- Das vergammelte Fleisch hatte einen unangenehmen Geruch.