Tom leaned back in his chair and put his hands behind his head.
- Tom koltuğunda geriye doğru yaslandı ve ellerini başının arkasına koydu.
Tom heard a noise behind him and turned around.
- Tom arkasında bir ses duydu ve geriye döndü.
Tom bends over backwards to please Mary.
- Tom Mary'yi memnun etmek için geriye doğru eğilir.
Tom stumbled backwards.
- Tom geriye tökezledi.
In retrospect, that decision was a mistake.
- Geriye dönüp bakıldığında, o karar bir hataydı.
In retrospect, I probably shouldn't have gone there with her.
- Geriye doğru bakıldığında, ben muhtemelen oraya onunla gitmemem gerekirdi.
Tom is walking backwards.
- Tom geriye doğru yürüyor.
Tom bends over backwards to please Mary.
- Tom Mary'yi memnun etmek için geriye doğru eğilir.
Sometimes we need to look back to know where we are going to.
- Nereye gittiğimizi bilmek için bazen geriye bakmalıyız.
In an earthquake, the ground can shake up and down, or back and forth.
- Bir depremde, yer yukarı ve aşağı ya da geriye ve ileriye sallanabilir.
I ate about half of it and left the rest on my plate.
- Yaklaşık onun yarısını yedim ve geriye kalanını tabağımda bıraktım.
I can count from 1 to 100 in French now. Wow, that's great. How about counting backwards from 100 to 1? No, that's still impossible for me.
- Ben şimdi Fransızca 1'den 100'e kadar sayabilirim. Vay bu harika. Peki 100'den 1 kadar geriye doğru saymaya ne dersin? Hayır, o benim için hala imkansız.
He turned around when I called.
- Ben seslendiğimde geriye döndü.
She turned around when she heard his voice.
- Onun sesini duyduğunda geriye döndü.
He came back before eight.
- Sekizden önce geri döndü.
He left Japan never to come back.
- O asla geri dönmemek üzere Japonya'dan ayrıldı.
Tom took a step backwards.
- Tom, geriye doğru bir adım attı.
Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards.
- Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir ama ileriye doğru yaşanmalıdır.
The dog walked backward.
- Köpek geriye doğru yürüdü.
Tom bends over backwards to please Mary.
- Tom Mary'yi memnun etmek için geriye doğru eğilir.
I don't tend to look back and regret what I've done.
- Bende geriye bakmak ve yaptıklarım için pişman olmak eğilimi yoktur.
Please, remember those words for the rest of your life.
- Lütfen hayatınızın geriye kalanı için bu kelimeleri hatırlayın.
Where are the rest of the files?
- Dosyaların geri kalanı nerede?
Tom always looks in the rearview mirror before he backs up.
- Tom her zaman geri gitmeden önce dikiz aynasına bakar.
Tom started the car and put it in reverse.
- Tom arabayı çalıştırdı ve onu geri vitese aldı.
The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
- Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.
He's behind the times in his methods.
- O metotlarında zamanın gerisindedir.
I tried to stop him, but he left me behind.
- Onu durdurmaya çalıştım, ama beni geride bıraktı.
I want to go back to being a baby.
- Bir bebek olmak için geriye gitmek istiyorum.
Just how far back do you want to go?
- Sadece ne kadar geriye gitmek istiyorsun?
Tom took a step backward.
- Tom geriye doğru bir adım attı.
The dog walked backward.
- Köpek geriye doğru yürüdü.
Tom told Mary to put the hammer back into the toolbox when she was finished using it.
- Tom Mary'ye kullanmayı bitirdiğinde çekici alet çantasına geri bırakmasını söyledi.
I'll be back in a wink.
- Kaşla göz arasında geri döneceğim.
The actress fell backward over the stage.
- Aktris, sahne üzerinde geriye düştü.
Tom bends over backwards to please Mary.
- Tom Mary'yi memnun etmek için geriye doğru eğilir.
Tom stumbled backwards.
- Tom geriye tökezledi.
Tom stepped backwards.
- Tom geriye adım attı.
In hindsight, this was a mistake.
- Geriye dönüp baktığımda, bu bir hataydı.
The clock is ten minutes slow.
- Saat on dakika geri kalmış.
My watch is five minutes slow.
- Saatim beş dakika geri kalmış.
I think everyone looks back on their childhood with some regret.
- Bence herkes biraz pişmanlık ile kendi çocukluğuna geri bakar.
In the end, the Germans were forced to withdraw.
- Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
I put the rest of your clothes in the laundry.
- Elbiselerinin geriye kalanını çamaşırhaneye koydum.
Tom doesn't want to spend the rest of his life in jail.
- Tom ömrünün geriye kalanını hapiste geçirmek istemiyor.