They discarded unnecessary things.
- Onlar gereksiz şeyleri attılar.
Please don't ask unnecessary questions.
- Lütfen gereksiz sorular sormayın.
The bottles of beer that I brought to the party were redundant; the host's family owned a brewery.
- Partiye getirdiğim bira şişeleri gereksizdi; ev sahibinin ailesi bir bira fabrikasına sahipti.
That's a redundant, caustic question.
- O gereksiz, sert bir soru.
All the comments are superfluous.
- Tüm yorumlar gereksizdir.
They think it's superfluous.
- Onlar bunun gereksiz olduğunu düşünüyor.
You're wasting your time with all this needless repetition so spare us the long-winded explanation.
- Bütün bu gereksiz tekrarla zamanını boşa harcıyorsun bu yüzden bize uzun soluklu bir açıklama yap.
What did they add this needless function for?
- Bu gereksiz işlevi ne için eklediler?
The aggression was provoked by all those gratuitous insults.
- Saldırı tüm bu gereksiz hakaretler tarafından kışkırtıldı.
They plan to evacuate all nonessential personnel from the embassy.
- Onlar büyük elçilikten tüm gereksiz personeli tahliye etmeyi planlıyorlar.
I need to configure this server with an appropriate firewall system.
- Uygun bir güvenlik duvarı sistemiyle bu sunucuyu yapılandırmam gerekiyor.
I need medicine. Where is the pharmacy?
- Bana ilaç gerek. Eczane nerede?
Listen up! The first rule of the Tautology Club is the first rule of the Tautology Club.
- Dinleyin! Gereksiz Tekrar Kulübünün ilk kuralı, Gereksiz Tekrar Kulübünün ilk kuralıdır.
Tom thinks that Mary is being unnecessarily cautious.
- Tom Mary'nin gereksiz yere ihtiyatlı olduğunu düşünüyor.
There is no need to be unnecessarily anxious about the outbreak.
- Salgından gereksiz yere endişelenmeye gerek yok.
Why worry needlessly?
- Neden gereksiz yere endişe ediyorsun?
I wondered whether or not Tom had told Mary she didn't need to do that.
- Tom'un Mary'ye bunu yapması gerekmediğini söyleyip söylemediğini merak ettim.
I wondered whether or not Tom had told Mary she needed to do that.
- Tom'un Mary'ye bunu yapması gerektiğini söyleyip söylemediğini merak ettim.
This problem demands immediate attention.
- Bu soruna hemen dikkat edilmesi gerekir.
He demanded that I should pay the money at once.
- Parayı bir kerede ödemem gerektiğini talep etti.
If you don't want to go, you don't need to.
- Gitmek istemiyorsan, gitmene gerek yok.
Tom didn't want to spend any more time than necessary in Boston.
- Tom Boston'da gerektiğinden daha fazla zaman geçirmek istemedi.
Concerning this matter, I'm the one to blame.
- Bu konuyla ilgili, suçlanması gereken kişi benim.
Should we be concerned?
- Endişeli olmamız gerekiyor mu?
You ought to have known that he was sick in bed.
- Onun yatakta hasta olduğunu bilmen gerekirdi.
I think that you ought to apologize to her.
- Ben ondan özür dilemen gerektiğini düşünüyorum.
In my opinion, happiness has a few fundamental requirements.
- Bana göre, mutluluğun birkaç temel gereksinimi var.
Experience is requirement for this profession.
- Deneyim bu meslek için gereklidir.
You're required to help them.
- Ona yardım etmen gerek.
All passengers are required to show their tickets.
- Tüm yolcuların biletlerini göstermeleri gerekir.
If you are going abroad, it's necessary to have a passport.
- Eğer yurt dışına gidiyorsanız, bir pasaporta sahip olmak gereklidir.
It is necessary that every member observe these rules.
- Her üyenin bu kurallara uyması gereklidir.
We understand the necessity of studying.
- Eğitimin gerekliliğini anlıyoruz.
Necessity is the mother of invention.
- Gereksinim icatın annesidir.
This will come in handy in a pinch.
- Bu gerektiğinde işe yarayacak.
You'll get used to living alone in a pinch.
- Gerektiğinde yalnız yaşamaya alışacaksın.
Lüzumsuz kelimeleri at!
- Gereksiz sözcükleri çıkar!
Bu yalnızca biraz istikrar icap ettirir.
- Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.