gerçekleştirme

listen to the pronunciation of gerçekleştirme
Турецкий язык - Английский Язык
realization
substantiation
realization, materialization, fulfillment; making (something) come true
actualization
(Sinema) production
realization of
materialization
fulfilment
actualisation
implementation

Kawa is an implementation of Scheme for JVM that allows to take advantage of all the Java’s libraries. - Kawa bir JVM(Java Sanal Makinesi) gerçekleştirme projesidir.Bu bütün Java kütüphanelerini avantajlı bir şekilde kullanmaya izin verir.

gerçekleştirmek
make real
gerçek
actual

Tom has actually never been to Boston. - Tom gerçekten asla Boston'da bulunmadı.

Can computers actually translate literary works? - Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?

gerçek
{s} real

Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me. - Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.

She's really smart, isn't she? - O gerçekten zeki, değil mi?

gerçek
truth

Scientific truth is a creation of the human mind. - Bilimsel gerçek insan aklının bir yaratılışıdır.

All of you are familiar with the truth of the story. - Hepiniz gerçek hikayeyi biliyorsunuzdur.

gerçek
genuine

Tom seemed genuinely surprised when I told him that Mary had left town. - Mary'nin kasabayı terk ettiğini ona söylediğimde, Tom gerçekten şaşırmış görünüyordu.

That football is made of genuine leather. - O futbol topu gerçek deriden imal edilmiştir.

gerçekleştirmek
realize

Learn to be a man of your word and find opportunities to realize your dreams. - Sözünün adamı olmayı öğren ve hayallerini gerçekleştirmek için fırsatlar bul.

gerçek
{s} authentic

I doubt the authenticity of the document. - Belgenin gerçekliğinden şüpheliyim.

gerçek
{s} true

That he was busy is true. - Onun meşgul olduğu gerçektir.

I'm ashamed to say that it's true. - Onun gerçek olduğunu söylemeye utandım.

gerçekleştirmek
carry out

It will be to our mutual benefit to carry out the plan. - Bu planı gerçekleştirmek karşılıklı olarak yararımıza olacaktır.

It is difficult to carry out the plan. - Planı gerçekleştirmek zordur.

gerçekleştirmek
{f} achieve

He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough. - O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.

gerçek
{s} virtual

It would be virtually impossible to convince Tom to come along with us. - Tom'u bizimle gelmesi için ikna etmek gerçekte imkansız olurdu.

Have you ever tried virtual reality? - Sanal gerçekliği hiç denedin mi?

gerçek
{s} factual

The factual world is often weirder than the fictional world. - Gerçek dünya genellikle kurgusal dünyadan daha tuhaftır.

As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information. - Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.

Gerçekleştirmek
make something happen
gerçek
fact

The facts did not become public for many years. - Gerçekler uzun yıllar boyunca açıklanmadı.

Let's not exaggerate the facts. - Gerçekleri abartmayalım.

gerçek
{s} substantial

Using cash makes you think money is truly substantial. - Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.

gerçek
{i} Right

Do you really want to sell your house right now? - Evini hemen satmayı gerçekten istiyor musun?

These items must be returned to their rightful owner. - Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.

gerçekleştirmek
materialize
gerçekleştirmek
go through with
gerçek
very

Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed. - Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.

He is very clever indeed. - O gerçekten çok zeki.

gerçek
(Politika, Siyaset) achievable
gerçek
(Argo) fair dinkum
gerçek
honest-to-god
gerçek
low-down
gerçek
sure enough
gerçek
lowdown
gerçek
honest-to-goodness
gerçek
effective

Preventive measures are much more effective than the actual treatment. - Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.

That was really effective. - O gerçekten etkiliydi.

gerçek
full-fledged
gerçek
(Ticaret) effective tax rate
gerçek
gospel

What he says is gospel. - Onun söylediği şey gerçek.

gerçek
essential
gerçek
substance
gerçek
the real mccoy
gerçek
substantive
gerçek
candid

Even though the media reports that she is a potential presidential candidate, does anyone really think that she is a potential president? - Medya onun potansiyel bir başkan adayı olduğunu bildirmesine rağmen, herhangi biri gerçekten onun potansiyel bir başkan olduğunu düşünüyor mu?

gerçek
genuineness
gerçek
echt
gerçek
objective

Tom believes the philosophy of Ayn Rand is truly objective. - Tom, Ayn Rand felsefesinin gerçekten tarafsız olduğuna inanmaktadır.

gerçek
(Ticaret) tangibles
gerçek
disillusioned
gerçek
leal
gerçekleştirmek
(Sinema) produce
gerçekleştirmek
bring about
gerçekleştirmek
realise

It's easier to make plans than to realise them. - Planları yapmak onları gerçekleştirmekten daha kolaydır.

gerçek
heartfelt
gerçek
veritable
gerçek
outright
gerçek
pukka
gerçek
as large as life
gerçek
regular

Esperanto is a truly regular and easy language. - Esperanto gerçekten düzenli ve kolay bir dildir.

gerçek
intrinsic
gerçek
issue of fact
gerçek
proper

The facts weren't properly understood. - Gerçekler tam olarak anlaşılmadı.

A proper gentleman brings his lady red roses. - Gerçek bir beyefendi kadınına kırmızı güller getirir.

gerçek
positive

I felt really positive. - Gerçekten olumlu hissettim.

gerçek
pucka
gerçek
dyed-in-the-wool
gerçekleştirmek
fulfil

Sami wanted to fulfill his fantasies with Layla. - Sami fantezilerini Leyla ile gerçekleştirmek istiyordu.

Having made an unwavering decision, he started to make plans to fulfill his dreams. - Değişmez bir karar verdikten sonra, o, hayallerini gerçekleştirmek için planlar yapmaya başladı.

gerçekleştirmek
put through
gerçekleştirmek
set
gerçek
sterling
Gerçekleştirmek
make something come true
gerçek
the real

He's holding the real story back from us. - O gerçek hikayeyi bizden gizliyor.

No one knows the real reason why we love dogs. - Hiç kimse bizim köpekleri niçin sevdiğimizin gerçek nedenini bilmiyor.

gerçek
{s} earnest
gerçekleştirmek
materialise
kendini gerçekleştirme
self-actualization
emir gerçekleştirme sistemi
(Politika, Siyaset) order execution arrangement
gerçek
original
gerçek
sooth
gerçek
straight-out
gerçek
bona fide
gerçek
the true

Few people know the true meaning. - Gerçek anlamı birkaç kişi biliyor.

Wonder is the true character of the philosopher. - Filozofun gerçek karakteri meraktır.

gerçek
veracity
gerçek
exact

I know exactly what you mean. Parents can be really annoying. - Ne demek istediğini tam olarak biliyorum. Anne ve babalar gerçekten sinir bozucu olabiliyorlar.

The portrait looks exactly like the real thing. - Portre tam olarak gerçek şey gibi görünüyor.

gerçek
for real

Is this all for real? - Bunun hepsi gerçek mi?

At that time, I thought that I was going to die for real. - O zaman, gerçekten öleceğimi sandım.

gerçek
real, true, genuine, authentic
gerçek
really, in truth
gerçek
genunine
gerçek
reality

She looks young, but in reality she's over 40. - O genç görünüyor, ama gerçekte o, 40 yaşın üzerinde.

Parents look to the new generation as a generation that is far from reality and busy running after unrealistic dreams. - Ebeveynler yeni nesile gerçeklikten uzak ve gerçekçi olmayan hayallerin peşinde koşturan bir nesil olarak olarak bakıyor.

gerçek
low down
gerçek
rightful

These items must be returned to their rightful owner. - Bu eşyalar gerçek sahibine iade edilmelidir.

gerçek
real; genuine, true, authentic; factual; actual; reality; truth; fact; actuality
gerçek
honest to goodness
gerçek
actualities
gerçek
dinkum
gerçek
truthful

To be truthful, this matter doesn't concern her at all. - Gerçekçi olmak gerekirse, bu konu onu hiç ilgilendirmez.

I don't think he is truthful. - Onun gerçekçi olduğunu sanmıyorum.

gerçek
literal

She explained the literal meaning of the sentence. - O, cümlenin gerçek anlamını açıkladı.

He explains the literal meaning of the sentence. - O, cümlenin gerçek anlamını açıklıyor.

gerçek
honest to god
gerçek
reality, truth
gerçek
(Hukuk) genuine, actual
gerçek
sincere

Tom seemed really sincere. - Tom gerçekten samimi görünüyordu.

I sincerely, truly believe that. - İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.

gerçek
troth
gerçek
verity
gerçek
{s} unfeigned
gerçek
actuality
gerçek
truism
gerçek
{s} tangible
gerçek
veritas
gerçek
{s} veracious
gerçek
earnest(1)
gerçek
straightout
gerçek
simonpure
gerçekleştirmek
follow through
gerçekleştirmek
to realize, to materialize, to execute, to put sth through
gerçekleştirmek
execute
gerçekleştirmek
practice
gerçekleştirmek
effect
gerçekleştirmek
practise
gerçekleştirmek
implement , perform
gerçekleştirmek
verify
gerçekleştirmek
actualize
gerçekleştirmek
effectuate
gerçekleştirmek
put into practice
gerçekleştirmek
carry through
gerçekleştirmek
substantiate
gerçekleştirmek
follow out
gerçekleştirmek
to realize, materialize, carry out, fulfill, make (something) a reality; to make (something) come true
kendi kendine gerçekleştirme
self realization
Турецкий язык - Турецкий язык
Gerçekleştirmek işi
temin
Gerçek
reel
Gerçek
şeniyet
Gerçek
fiziksel
Gerçek
asıl
Gerçek
hakiki
Gerçekleştirmek
yapmak
Gerçekleştirmek
(Hukuk) REALİZE ETMEK
gerçek
Doğruluk: "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa, duygu payı da ondan az değildir."- B. Felek
gerçek
Temel, başlıca, asıl
gerçek
Temel, başlıca, asıl: "Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır."- N. Ataç
gerçek
Gerçeklik, realite: "Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti."- H. E. Adıvar
gerçek
Yapay olmayan
gerçek
Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan
gerçek
Gerçek olma durumu, gerçeklik, realite
gerçek
Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan
gerçek
Yalan olmayan, doğru olan şey
gerçek
Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici
gerçek
Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki
gerçekleştirmek
Gerçek duruma getirmek, yapmak, ortaya koymak
gerçekleştirme
Избранное