gençleştirmek

listen to the pronunciation of gençleştirmek
Турецкий язык - Английский Язык
{f} rejuvenate
to make (someone) younger, make (someone) youthful, rejuvenate
to make young, to rejuvenate; to make (sb) look younger
to make (someone) look young
to rejuvenate (an organization, a group, etc.)
genç
young

He is young, but experienced. - O genç ama deneyimli.

Is she young? Yes, she is. - O genç mi? Evet, genç.

genç
gossoon
genç
teenager

How much time does the average teenager watch TV every day? - Orta yaşta bir genç her gün ne kadar televizyon izler?

Tom became popular among teenagers as soon as he made his debut on the screen. - Tom ilk kez sahneye çıkar çıkmaz gençler arasında popüler oldu.

genç
lad

Don't get sassy with me young lady! - Bana sırnaşmayın genç bayan!

She is a very intelligent young lady. - Çok zeki genç bir hanımdır.

genç
kid

Don't pick on younger kids. - Daha genç çocuklarla uğraşmayın.

My mother used to read me stories when I was a young kid. - Ben genç bir çocukken annem bana hikayeler okurdu.

genç
little

Tom is just a little younger than I am. - Tom benden biraz daha genç.

This young man knows little about his country. - Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor.

genç
younger

John is not as old as Bill; he is much younger. - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.

The scenery carried me back to my younger days. - Manzara beni daha genç günlerime geri götürdü.

genç
youth

You may have good reason to think that your youth is over. - Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir.

The youth in Malaysia really like Korean and Japanese celebrities. - Malezya'daki gençlik Kore ve Japonya'daki ünlülerden gerçekten hoşlanıyor.

genç
fresh
genç
juvenile person
genç
tender
genç
juvenile
genç
{i} adolescent

The audience were mostly adolescents. - Seyirciler genellikle gençti.

genç
junior

Junior, why don't we go into a group together? - Genç, neden birlikte bir gruba girmiyoruz?

genç
young person

He came across an outstanding young person. - O seçkin genç bir kişiye rastladı.

A young person is waiting for you outside. - Genç bir adam seni dışarıda bekliyor.

genç
young man

There were two people in it, one of her girl students and a young man. - Onun içinde iki kişi vardı, onun kız öğrencilerinden birisi ve genç bir adam.

That young man is very keen on cycling. - Şu genç adam bisikletçiliğe çok düşkündür.

genç
(a) youth, young person, juvenile
genç
green
genç
energetic and vigorous, robust and active
genç
youngish
genç
teeny
genç
young (animal, plant)
genç
youthful

Though he is old, he has a youthful spirit. - Yaşlı olmasına rağmen genç bir ruhu var.

She always has such glowing youthful skin. - Onun hep böyle parlayan genç bir cildi var.

genç
young; youthful; juvenile; young man, kid, lad, youth; juvenile
genç
whelp
genç
young, newly established, in its youth
genç
young, youthful
genç
sapling
genç
teen

They are extremely popular among teenagers. - Gençler arasında müthiş derecede popülerler.

Tom became popular among teenagers as soon as he made his debut on the screen. - Tom ilk kez sahneye çıkar çıkmaz gençler arasında popüler oldu.

genç
green, inexperienced, or immature (owing to being young)
genç
sprig
genç
youngling
genç
youths

Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back. - Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.

A group of youths attacked the old man. - Gençlerden oluşan bir grup yaşlı adama saldırdı.

genç
younker
genç
springald
gençleştirme
rejuvenescence
Турецкий язык - Турецкий язык
Genç göstermek
Yeniden gençliğine ve dinçliğine kavuşturmak
Genç üyelerle canlandırmak
Genç
jön
genç
Gelişmesini tamamlamamış olan (bitki, hayvan)
genç
Gençlikteki özelliklerini koruyan, dinç
genç
Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı
genç
Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı: "Genç kızı bir gece pencerede görmüştü."- H. Taner
genç
Yeni gelişmekte olan, kısa bir geçmişi olan
genç
Yeni gelişmekte olan, kısa bir geçmişi olan: "Atatürk'ün tabutu arkasından ağlayan on beş milyon Türk'ün yaşadığı, genç Türkiye mutluydu."- B. Felek
genç
Gelişmesini tamamlamamış olan
genç
Zihin bakımından yeterince gelişmemiş, toy
gençleştirme
Gençleştirmek işi
gençleştirmek
Избранное