gençleştirici

listen to the pronunciation of gençleştirici
Турецкий язык - Английский Язык
juvenescent
rejuvenative

Licorice root has rejuvenative effect.

genç
young

John is not as old as Bill; he is much younger. - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.

Is she young? Yes, she is. - O genç mi? Evet, genç.

genç
gossoon
genç
teenager

They are extremely popular among teenagers. - Gençler arasında müthiş derecede popülerler.

Jolanta is a very beautiful teenager girl from Bronisław's university. - Jolanta, Bronisław'ın üniversitesinden gelen, çok güzel bir genç kızdır.

genç
lad

That young lady is a nurse. - Şu genç bayan bir hemşiredir.

She is a very intelligent young lady. - Çok zeki genç bir hanımdır.

genç
kid

When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio. - Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.

My mother used to read me stories when I was a young kid. - Ben genç bir çocukken annem bana hikayeler okurdu.

genç
little

You're a little too young for me. - Benim için biraz çok gençsin.

Tom is a little younger than your daughter. - Tom senin kızından biraz daha genç.

genç
younger

The younger generation looks at things differently. - Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.

The scenery carried me back to my younger days. - Manzara beni daha genç günlerime geri götürdü.

genç
youth

They don't know what difficulties Tom went through in his youth. - Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.

When I hear that song I remember my youth. - Ben o şarkıyı ne zaman duysam, gençliğimi hatırlıyorum.

genç
fresh
genç
juvenile person
genç
tender
genç
juvenile
genç
{i} adolescent

The audience were mostly adolescents. - Seyirciler genellikle gençti.

genç
junior

Junior, why don't we go into a group together? - Genç, neden birlikte bir gruba girmiyoruz?

genç
young person

A young person wants to see you. - Genç bir kişi seni görmek istiyor.

A young person is waiting for you outside. - Genç bir adam seni dışarıda bekliyor.

genç
young man

There were two people in it, one of her girl students and a young man. - Onun içinde iki kişi vardı, onun kız öğrencilerinden birisi ve genç bir adam.

A young man is singing before the door. - Kapının önünde genç bir adam şarkı söylüyor.

genç
(a) youth, young person, juvenile
genç
green
genç
energetic and vigorous, robust and active
genç
youngish
genç
teeny
genç
young (animal, plant)
genç
youthful

She always has such glowing youthful skin. - Onun hep böyle parlayan genç bir cildi var.

She really keeps her youthfulness. - O gerçekten gençliğini koruyor.

genç
young; youthful; juvenile; young man, kid, lad, youth; juvenile
genç
whelp
genç
young, newly established, in its youth
genç
young, youthful
genç
sapling
genç
teen

They are extremely popular among teenagers. - Gençler arasında müthiş derecede popülerler.

Tom is still in his teens. - Tom hâlâ gençlik çağlarında.

genç
green, inexperienced, or immature (owing to being young)
genç
sprig
genç
youngling
genç
youths

These four youths share an apartment in the metropolitan area. - Bu dört genç, metropol bölgesinde bir daireyi paylaşıyorlar.

Youths who are caught violating the new rules on behaviour will lose their right to free travel, and will have to complete unpaid community work to earn it back. - Yeni davranış kurallarını ihlâl etmekten yakalanan gençler seyahat özgürlüğü haklarını kaybedecekler, ve bu hakkı geri almak için parasız toplum işini tamamlamak zorunda kalacaklar.

genç
younker
genç
springald
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение gençleştirici в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Genç
jön
genç
Gelişmesini tamamlamamış olan (bitki, hayvan)
genç
Gençlikteki özelliklerini koruyan, dinç
genç
Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı
genç
Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı: "Genç kızı bir gece pencerede görmüştü."- H. Taner
genç
Yeni gelişmekte olan, kısa bir geçmişi olan
genç
Yeni gelişmekte olan, kısa bir geçmişi olan: "Atatürk'ün tabutu arkasından ağlayan on beş milyon Türk'ün yaşadığı, genç Türkiye mutluydu."- B. Felek
genç
Gelişmesini tamamlamamış olan
genç
Zihin bakımından yeterince gelişmemiş, toy
gençleştirici
Избранное