Not knowing any better, I went ahead.
As soon as he arrives, I'll tell him.
- O gelir gelmez ona söylerim.
Give him this message as soon as he arrives.
- O gelir gelmez bu mesajı ona ver.
I came to Japan from China.
- Çin'den Japonya'ya geldim.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
Why did you come to Japan?
- Neden Japonya'ya geldin?
Can you come at nine?
- Dokuzda gelebilir misin?
This smell might come from the oven!
- Bu koku fırından gelebilir!
Susan found out where the puppy had come from.
- Susan köpeğin nereden geldiğini öğrendi.
Her dad won't be coming, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
Please pardon me for coming late.
- Lütfen geç geldiğimden dolayı beni affet.
Next time I come, I'll bring you some flowers.
- Bir daha ki gelişimde, sana bazı çiçekler getireceğim.
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ve gelecek yok; her şey sonsuz bir şimdikilikte akıyor.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.