You're taking a big risk coming here.
- Buraya gelerek büyük bir risk alıyorsun.
Ergonomic wallets are the coming thing.
She came to see us yesterday.
- O dün bizi görmek için geldi.
What came first? The egg or the hen?
- Hangisi ilk olarak geldi? Yumurta mı yoksa tavuk mu?
Wisdom does not automatically come with age.
- Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
Why did you come to Japan?
- Neden Japonya'ya geldin?
Susan found out where the puppy had come from.
- Susan köpeğin nereden geldiğini öğrendi.
Social order does not come from nature. It is founded on customs.
- Toplumsal düzen doğadan gelmez. Gelenekler üzerine kurulmuştur.
Her dad won't be coming, he is very busy.
- Babası gelmeyecek, o çok meşgul.
She is coming from England.
- O İngiltere'den geliyor.
Fruits come from flowers.
- Meyveler çiçeklerden meydana gelir.
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ve gelecek yok; her şey sonsuz bir şimdikilikte akıyor.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.