Tom and Mary were among the new arrivals.
- Tom ve Mary yeni gelenler arasındaydı.
The bus now arriving is going to the International Terminal via Domestic Terminal 1.
- Şimdi gelen otobüs, İç Hatlar Terminali 1 üzerinden Uluslararası Terminale gidiyor.
The next train arriving at platform 2 will depart for Shibuya at 4:35pm.
- Peron 2'ye gelen tren 4:35'te Shibuya'ya gidecek.
There's a storm incoming.
- Gelen bir fırtına var.
I heard a strange noise coming from Tom's room last night.
- Dün gece, Tom'un odasından gelen garip bir ses duydum.
There's somebody coming up the stairs.
- Merdivenlerden yukarı gelen birisi var.
He failed to see the stop sign at the intersection and hit an oncoming car.
- Kavşaktaki dur işaretini göremedi ve gelen bir arabaya vurdu.
There have been a lot of complaints in the last few days about the amount of noise coming from your apartment.
- Son birkaç gün içinde apartmanınızdan gelen gürültünün miktarı hakkında çok sayıda şikâyet var.
The voices coming from the jungle frightened the explorers.
- Ormandan gelen sesler kaşifleri korkuttu.
I came to Japan from China.
- Çin'den Japonya'ya geldim.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
Why did you come to Japan?
- Neden Japonya'ya geldin?
Did you come by yourself today?
- Bugün tek başına mı geldin?
Did you come from a musical family?
- Müziksever bir aileden mi geldin?
Susan found out where the puppy had come from.
- Susan köpeğin nereden geldiğini öğrendi.
Tom and Mary were among the new arrivals.
- Tom ve Mary yeni gelenler arasındaydı.
Christmas is coming soon.
- Yakında Noel geliyor.
She is coming from England.
- O İngiltere'den geliyor.
Next time I come, I'll bring you some flowers.
- Bir daha ki gelişimde, sana bazı çiçekler getireceğim.
These flowers come from Holland.
- Bu çiçekler Hollanda’dan geliyor.
The calm that comes after the storm.
- Fırtınadan sonra gelen sakinlik.
Mary is the country's foremost expert on the conflict in Syria.
- Mary ülkenin Suriye'deki çatışma konusundaki en önde gelen uzmanıdır.
He is the foremost authority on heart surgery.
- Kalp cerrahisinde en önde gelen otoritedir.
This author is a prominent critic of the role of the United States as a superpower.
- Bu yazar ABD'nin bir süper güç olarak rolünün önde gelen bir muhalifidir.
Sami was a prominent plastic surgeon.
- Sami önde gelen bir plastik cerrahtı.
China is the world's leading producer of rice.
- Çin dünyanın önde gelen pirinç üreticisidir.
A leading specialist was brought in to authenticate the painting.
- Önde gelen bir uzman resmi tasdik etmek için içeriye getirildi.
In 776 B.C., the first Olympic Games were held at the foot of Mount Olympus to honor the Greeks' chief god, Zeus.
- Yunanların önde gelen tanrısı Zeus'u şereflendirmek için İsa'dan Önce 776'da ilk Olimpiyat oyunları Olimpos Dağının eteğinde düzenlendi.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.