We will start when he comes.
- O geldiğinde başlayacağız.
All she said was that we would know when the time came.
- Bütün söylediği zamanı geldiğinde öğreneceğimizdi.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
- Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
What came first? The egg or the hen?
- Hangisi ilk olarak geldi? Yumurta mı yoksa tavuk mu?
Wisdom does not automatically come with age.
- Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
Can you come at nine?
- Dokuzda gelebilir misin?
Susan found out where the puppy had come from.
- Susan köpeğin nereden geldiğini öğrendi.
Social order does not come from nature. It is founded on customs.
- Toplumsal düzen doğadan gelmez. Gelenekler üzerine kurulmuştur.
She is coming from England.
- O İngiltere'den geliyor.
Please pardon me for coming late.
- Lütfen geç geldiğimden dolayı beni affet.
He came bearing a large bunch of flowers.
- O, büyük bir demet çiçek taşıyarak geldi.
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ve gelecek yok; her şey sonsuz bir şimdikilikte akıyor.
Tom saçına jöle çaldı.
- Tom put gel in his hair.
O, saçına jöle sürer.
- Tom puts gel in his hair.
Pelte limonlu ve portakallı olarak yapılabilen içine taze meyve katıldığında ise tadına doyum olmayan tatlıdır.
Ben jelatin kullanmadan panna cotta yaparım.
- I make panna cotta without using gelatin.