gegenwart

listen to the pronunciation of gegenwart
Немецкий Язык - Турецкий язык
[die] huzur, kat; ön; şimdiki zaman¡
{'ge: gınvertih} şimdiki
e. ge: gınvart huzur, varlık; dilb. şimdiki zaman
hazır bulunan
sünmek
Английский Язык - Турецкий язык

Определение gegenwart в Английский Язык Турецкий язык словарь

presence
{i} varlık

Senin varlığın benim yaşama sevincim - Your presence in my life is a source of joy.

O Alfa Centauri'deki egzobiyolojik varlık makalesini yazdı. - He wrote the article Exobiological Presence in Alpha Centauri.

presence
{i} huzur

Onun huzurunda utangaç hissettim. - She felt shy in his presence.

Bayanların huzurunda onu aptal yerine koydular. - They made a fool of him in the presence of ladies.

presence
bulunma

Bugün burada bulunma amacımız silah seslerini susturmak - Our presence here today is to silence the gunshots.

presence
{i} huzur, hazır bulunma, varlık, var olma: The test results do not indicate the presence of nitrogen. Test sonuçlarına göre nitrojen yok
presence
buradalık
presence
kişilik
presence
oluş
presence
var olma
presence
orada bulunma
presence
görünüş
presence
sözüm yabana
presence
{i} yapı
presence
{i} ön

Yöneticinin önünde ilk kez çığlık attım. Masada büyük bir hamamböceği görmüştüm! - It's the first time I scream in presence of the manager. I saw a big cockroach on the table!

Partide,onun politik rakiplerinden biri onu birçok misafirin önünde küçük düşürdü. - At the party, one of his political opponents humiliated him in the presence of many guests.

presence
(isim) huzur, hazır bulunma, varlık, varoluş, tavır, yapı, ön, protokol görevlileri
presence
sözüm meclisten dışarı
presence
{i} tavır
presence
{i} varoluş
Немецкий Язык - Английский Язык
presence (of somebody)
simple present
present tense
present
presence

I told you not to talk about the matter in her presence. - Ich sagte dir doch, du sollst in ihrer Gegenwart nicht darüber sprechen.

I told you not to mention that in her presence. - Ich habe dir doch gesagt, das nicht in ihrer Gegenwart anzusprechen.

present time
die Kunst der Gegenwart
contemporary art
in Gegenwart des/der …
in the presence of …
in der Gegenwart
in the present tense
sich (in jemandes Gegenwart) unbehaglich fühlen
to be/feel ill at ease (with somebody)