Senin varlığın benim yaşama sevincim - Your presence in my life is a source of joy.
O Alfa Centauri'deki egzobiyolojik varlık makalesini yazdı.
- He wrote the article Exobiological Presence in Alpha Centauri.
Onun huzurunda utangaç hissettim.
- She felt shy in his presence.
Bayanların huzurunda onu aptal yerine koydular.
- They made a fool of him in the presence of ladies.
Bugün burada bulunma amacımız silah seslerini susturmak - Our presence here today is to silence the gunshots.
Yöneticinin önünde ilk kez çığlık attım. Masada büyük bir hamamböceği görmüştüm!
- It's the first time I scream in presence of the manager. I saw a big cockroach on the table!
Partide,onun politik rakiplerinden biri onu birçok misafirin önünde küçük düşürdü.
- At the party, one of his political opponents humiliated him in the presence of many guests.
I told you not to talk about the matter in her presence.
- Ich sagte dir doch, du sollst in ihrer Gegenwart nicht darüber sprechen.
I told you not to mention that in her presence.
- Ich habe dir doch gesagt, das nicht in ihrer Gegenwart anzusprechen.