Senin varlığın benim yaşama sevincim - Your presence in my life is a source of joy.
O Alfa Centauri'deki egzobiyolojik varlık makalesini yazdı.
- He wrote the article Exobiological Presence in Alpha Centauri.
Hanımefendilerin huzurunda şapkalarınızı çıkarmak zorundasınız.
- You must take off your hats in the presence of ladies.
Onun huzurunda utangaç hissettim.
- She felt shy in his presence.
Bugün burada bulunma amacımız silah seslerini susturmak - Our presence here today is to silence the gunshots.
Partide,onun politik rakiplerinden biri onu birçok misafirin önünde küçük düşürdü.
- At the party, one of his political opponents humiliated him in the presence of many guests.
Onun varlığı benim için önemli.
- Its presence is important for me.
I told you not to mention that in her presence.
- Ich habe dir doch gesagt, das nicht in ihrer Gegenwart anzusprechen.
I told you not to talk about the matter in her presence.
- Ich sagte dir doch, du sollst in ihrer Gegenwart nicht darüber sprechen.