geçme

listen to the pronunciation of geçme
Турецкий язык - Английский Язык
passing

Being careful and diligent is necessary, but not sufficient for passing this course. - Dikkatli ve çalışkan olmak gereklidir, fakat bu kursu geçmek için yeterli değildir.

Rick was over the moon about passing the exam. - Rick sınavı geçme hakkında sevinçten uçuyordu.

slip on
(olaylar) whirligig
(ruh) transmigration
fitting
contagion
passing, passage; tenon; fitted into, dovetailed
tenon
lapse
permeation
passing, passage
transit

All transit passangers should proceed to the Departures Hall. - Tüm transit yolcuların Gidiş Salonuna geçmeleri gerekir.

dissemination
crossing, traverse
elapsing, elapse
intervention
passage
splice
dovetailed, joined by mortise and tenon; interlocking
consisting of parts which fit or slide one within another, telescopic, telescoped
pass

We took refuge in a cave and waited for the storm to pass. - Mülteciyi bir mağaraya götürdük ve fırtınanın geçmesini bekledik.

It is easier for a camel to pass through the eye of a needle than for a rich man to enter the kingdom of God. - Bir devenin bir iğnenin deliğinden geçmesi bir zengin kişinin Tanrı'nın krallığına girmesinden daha kolaydır.

encroachment
(Ticaret) exceed
(Aydınlatma) transmission
fitted into
disseminate
insert
dowel
{i} lapsing
devolvement
tongue
joggle
infect
slipon
geç
late

I'm sorry to be late. - Geç kaldığım için üzgünüm.

He appeared at the party late. - O, partiye geç geldi.

geçmek
pass

She was fortunate to pass the exam. - Sınavı geçmek için şanslıydı.

I studied hard in order to pass the examination. - Sınavı geçmek için sıkı çalıştım.

geçme kaynak
slip on welding
geçme anahtar
box spanner, box wrench
geçme bağlantı
slip joint
geçme cıvata
driftbolt
geçme ile tutturmak
scarf
geçme işareti
cue mark
geçme kapak
sliding lid
geçme lamba
tease tenon
geçme parçası
joggle
geçme planyası
jointer
geçme yapmak
to dovetail
geçme yapmak
(tahta) tongue
geçme yeri
rabbet joint
geçme yeri
scarf
geri vites dişlisine geçme
(Otomotiv) shifting into reverse
geç
slow

Time passed very slowly this week. - Bu hafta zaman çok yavaş geçti.

Business was a little slow last month. - Geçen ay iş biraz yavaştı.

geçmek
{f} top
geçmek
go down
kendinden geçme
rapture
geçmek
beat
geçmek
get through

We have to get through security. - Güvenlikten geçmek zorundayız.

geçmek
fade
geç
backward
geç
tardy

His teacher sent him to the principal's office for being tardy too many times. - Birçok kereler derse geç geldiği için öğretmeni onu müdürün odasına gönderdi.

geçmek
through

The submarine had to break through a thin sheet of ice to surface. - Denizaltı yüzeye doğru ince bir buz tabakasını yarıp geçmek zorunda kaldı.

Many trains pass through the old stone tunnel. - Birçok tren eski taş tünelden geçmektedir.

geçmek
come down
geçmek
surpass
geçmek
to pass; to pass by, to pass along, to pass through; to ross, to go through, to pass; to outdistance; to pass through, to experience; to give up, to stop; to happen, to take place, to pass off; to turn out; to overtake, to overhaul; to beat, to pass; to o
geçmek
{f} outpace
geçmek
{f} permeate
geçmek
{f} turn
geçmek
{f} catch
geç
behind

The first bus will leave 10 minutes behind time. - İlk otobüs on dakika geç hareket edecek.

Tom spent a few years behind bars. - Tom parmaklıklar ardında birkaç yıl geçirdi.

geç
{f} passed

The ship passed through the Panama Canal. - Gemi Panama Kanalından geçti.

After she had passed her driving test, she bought a car. - Test sürüşünü geçtikten sonra bir araba aldı.

geçmek
exceed
geçmek
{f} go
birbirine geçme
interlock
bol geçme
(Mekanik) clearance fit
dalga geçme
making fun of somebody
dalga geçme
japing
dalga geçme
making fun of smb
dalga geçme
pulling somebody's leg
dalga geçme
pulling smb.'s leg
geç
posteriorly
geç
skip

Skip the boring chapters. - Sıkıcı bölümleri geç.

Click here to skip this ad. - Bu reklamı es geçmek için buraya tıkla.

geç
(Bilgisayar) bypass
geç
(Bilgisayar) ignore

He deliberately ignored me when I passed him in the street. - Ben sokakta onu geçtiğimde o kasıtlı olarak beni görmezden geldi.

We can't ignore Tom's past. - Tom'un geçmişini göz ardı edemeyiz.

geç
{f} switch

After talking to Tom for a few minutes, it became obvious that his French wasn't very good, so Mary switched to English. - Tom'la birkaç dakika konuştuktan sonra onun Fransızcasının çok iyi olmadığı belli oldu, bu yüzden Mary İngilizceye geçti.

Tom switched to English. - Tom İngilizceye geçti.

geçmek
overshadow
geçmek
happen by
geçmek
spread
geçmek
skip

Click here to skip this ad. - Bu reklamı es geçmek için buraya tıkla.

geçmek
come
geçmek
pass to
geçmek
go-by
geçmek
head
geçmek
leave out
geçmek
transmitted
geçmek
outperform
geçmek
switch

Factories have been urged to switch from coal to a cleaner fuel. - Fabrikalar kömürden temiz bir yakıta geçmek için teşvik edilmiştir.

geçmek
blow over
geçmek
stop
geçmek
overrun
geçmek
gone over
geçmek
thru
geçmek
excel
geçmek
experience
geçmek
get

What's the best way to get in touch with you? - Sizinle temasa geçmek için en iyi yol hangisidir?

There's no getting over that. - Bunun üzerinden geçmek yok.

geçmek
thro

This ship is too big to pass through the canal. - Bu gemi, kanaldan geçmek için fazla büyük.

Many trains pass through the old stone tunnel. - Birçok tren eski taş tünelden geçmektedir.

geçmek
omit
geçmek
go over
geçmek
mentioned
geçmek
go past
geçmek
current

We all want to be current. - Hepimiz geçmek istiyoruz.

geçmek
outstretch
geçmek
outreach
geçmek
outstrip
geçmek
transfer
geçmek
muster
geçmek
pass over
geçmek
run out
geçmek
be mentioned
geçmek
flit
geçmek
get over
geçmek
take place
geçmek
happen
geçmek
quit
hendek geçme
(Askeri) trench crossing
kendinden geçme
swoon
kendinden geçme
ectasy
kendinden geçme hali
trance
sıkı geçme
(Otomotiv) shrink-fit
yerine geçme
displacement
yerine geçme
prevailing
yerine geçme
(Tıp) substitute
zaman geçme
lapse
geç
go over

I need to go over my notes. - Notlarımı gözden geçirmeliyim.

Let's go over this plan again. - Bu planı tekrar gözden geçirelim.

geç
{f} lapse
geç
behind time

The first bus will leave 10 minutes behind time. - İlk otobüs on dakika geç hareket edecek.

The train was almost an hour behind time. - Tren neredeyse bir saat geç kaldı.

geç
{f} pass

If he studied hard, he could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

If she studied hard, she could pass the exam. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

geç
{f} lapsing
geç
go by

Days go by and still no sign of Tom. - Günler geçiyor ve Tom'tan hala bir iz yok

I go by that shop every morning on my way to school. - Her sabah okula giderken o dükkanın önünden geçiyorum.

geç
{f} overshot
geç
devolve upon
geç
elapse
geç
behindhand
geç
gone by

Ten years have gone by since her death. - Onun ölümünden beri on yıl geçti.

Three years have gone by since we got married. - Evlendiğimizden beri üç yıl geçti.

geç
overstep
geç
gone over
geç
pass to
geç
{f} passing

Ken saved his face by passing the examination. - Ken sınavı geçerek yüzünün akıyla çıktı.

He was passing by on his bicycle when he heard a cry for help. - O, bir yardım çığlığı duyduğunda, bisikletiyle geçiyordu.

geç
went over

We went over this last week. - Geçen hafta bunu tekrar gözden geçirdik.

Tom went over to your house. - Tom senin evini tekrar gözden geçirdi.

geç
went by
geç
{f} cross

I watched the old woman cross the street. - Karşıya geçen yaşlı bayanı izledim.

We crossed the river by boat. - Nehiri kayıkla geçtik.

geç
exceed

Imports exceeded exports last year. - Geçen yıl ithalat ihracatı aştı.

The temperature exceeds 30 degrees in the shade. - Sıcaklık gölgede 30 dereceyi geçiyor.

geç
devolve on
geçmek
get by

I think I can speak French well enough to get by. - Sanırım geçmek için yeterince iyi Fransızca konuşabilirim.

geçmek
pass muster
geçmek
outbalance
geçmek
transcend
geçmek
pass away
geçmek
go by
geçmek
pass on

I'm going to have to pass on that. - Bunu geçmek zorunda kalacağım.

geçmek
pip
geçmek
cross

Crossing that desert is dangerous. - O çölü geçmek tehlikelidir.

It's impossible to cross the river by swimming. It's too wide! - Yüzerek geçmek imkânsız. Nehir çok geniş.

geçmek
wade
geçmek
outdo
Geç
to be late
dalga geçme
kidding
dalga geçme
jape
geç
is late
geç
not later than
geç
to late
geçmek
outgrow
geçmek
to pass, adjourn (somewhere), truck (desert), transmigrate (soul), ride (road)
iç içe geçme masa takımı
set of nesting tables
sınıf geçme
promotion
tahta geçme
throne
yerine geçme
substitution
önüne geçme
obviation
bindirme geçme
lapped scarf
birbirine geçme
mesh
birbirine geçme
engagement
borçlu iken alacaklı durumuna geçme
subrogation
boyunduruk geçme
bridle joint
cepheyi yarıp geçme
breakthrough
dalga geçme
jibe
dalga geçme
ridicule

It is not good to ridicule him in public. - Kamusal alanda onunla dalga geçmek iyi değil.

dalga geçme
wipe
dalga geçme
wiper
dalga geçme
gibe
dişli geçme
threaded joint
düzgün geçme
(Aydınlatma) regular transmission
erkek ve dişi geçme parçaları
tongue and groove
freze oluklu geçme yapmak
spline
geç
late, delayed
geç
outdo

They are constantly trying to outdo each other. - Onlar sürekli olarak birbirlerini geçmeye çalışıyorlar.

The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors. - Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.

geç
speed

A car passed by at top speed. - Bir araba son hızla geçti.

Here comes a speeding car, let's cross! - İşte bir hız arabası geliyor, geçelim!

geç
outdid
geç
outgoing
geç
outgo
geç
back

He isn't back yet. He may have had an accident. - O henüz geri gelmedi. Kaza geçirmiş olabilir.

He came back last August. - O, geçen ağustos ayında geri geldi.

geç
outstrip
geç
ford

The enemy cavalry crossed the river by an unknown ford. - Düşman süvarisi, bilinmeyen bir geçit yoluyla nehri geçti.

geç
outdone
geçmek
pass , migrate
geçmek
to undergo, go through
geçmek
abate
geçmek
expire
geçmek
outrun
geçmek
to learn (a piece of music) from (someone)
geçmek
to get oneself out of something, get oneself off the hook, be shut of an involvement
geçmek
elapse
geçmek
better
geçmek
to pass over, cross, traverse
geçmek
to pass into, be recorded as (history); to be recorded in, be written down in (a book); to be put into (writing)
geçmek
to be mentioned, be written or spoken about, be referred to
geçmek
(for fruit) to get rotten, dry up, spoil
geçmek
to pass by, go by
geçmek
(for a period of time) to pass, elapse
geçmek
( ne) pass into
geçmek
to pass on to, pass over to
geçmek
to pass (one's class)
geçmek
pass by

It's dangerous to pass by the bridge. - Köprüyü geçmek tehlikelidir.

It's dangerous to pass by the bridge. - Köprüden geçmek tehlikeli.

Турецкий язык - Турецкий язык
Birbirinin içine geçirilerek tutturulan iki şeyden birinde bulunan çıkıntılı parça
Geçmek işi, mürur
Çakılmış, yapıştırılmış veya lehimlenmiş olmayıp gereğinde sökülebilecek biçimde parçaları birbirine takılıp kenetlenmiş olan
Birbirinin içine geçirilerek tutturulan iki şeyden birinde bulunan çıkıntılı parça. Çakılmış, yapıştırılmış veya lehimlenmiş olmayıp gereğinde sökülebilecek biçimde parçaları birbirine takılıp kenetlenmiş olan
intikal
(Hukuk) MÜRUR
(Osmanlı Dönemi) GEŞT
nüfuz
(Osmanlı Dönemi) TECAVÜZ
geçmek
Kullanımda olmak, tedavülde olmak
Geçmek
(Osmanlı Dönemi) TAYY
Geçmek
ilerlemek
Geçmek
(Osmanlı Dönemi) DÜRUC
Geçmek
(Osmanlı Dönemi) HAVL
Geçmek
çıkmak
Geçmek
gitmek
geç
Kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra, erken karşıtı: "Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç"- Y. K. Beyatlı
geç
Kararlaştırılan, beklenen veya alışılan zamandan sonra, erken karşıtı
geç
Belirli zamandan sonra olan
geçmek
Harcamak: "Bütün günüm seni takip etmekle geçti."- Y. K. Karaosmanoğlu
geçmek
Yazılmak, girmek
geçmek
Bulunduğu yeri veya konumu değiştirmek
geçmek
Sürümü olmak, satılmak
geçmek
Aşmak, geride bırakmak
geçmek
Görev almak
geçmek
Bırakmak, vazgeçmek
geçmek
Haberi bir iletişim aracı ile bildirmek
geçmek
Herhangi bir durum, soya çekim yoluyla birinde görünmek
geçmek
Zamanı aşmak, geride bırakmak: "Şehzadebaşı'na geldikleri zaman saat onu geçiyordu."- P. Safa
geçmek
Bir duruma uğramak, konu olmak
geçmek
Yaşamak
geçmek
Üstünlük sağlamak
geçmek
Hastalık bulaşmak, sirayet etmek
geçmek
Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak: "Şimdiki tuluat artistlerinin çoğu oradan geçtiler."- S. F. Abasıyanık
geçmek
Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak. Çekiştirmek, yermek: "Beni sana geçmişler / Vallahi ben demedim."- Halk türküsü
geçmek
Kalmak, devrolmak
geçmek
Birinden meşk etmek
geçmek
Tükenmek, bitmek, sona ermek
geçmek
Tükenmek, bitmek, sona ermek: "Yavaş yavaş bu hırs geçer."- F. R. Atay. Üstünlük sağlamak
geçmek
Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak: "Kısa süren bir hastalıktan sonra göçüp gideceğini hissetmiş, hatta ölümünün gazetelere bile geçmemesini istemişti..."- H. E. Adıvar
geçmek
Harcamak
geçmek
Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak: "Hakkın var
geçmek
Kabul edilemez olmak
geçmek
Etki yapmak, işlemek
geçmek
Konuşmada sözü geçmek veya basında yer almak
geçmek
Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek: "Bu odanın içinde geçen aşk anları artık çok uzaklardaydı."- A. İlhan
geçmek
Bir yandan girip öte yandan çıkmak
geçmek
Geride bırakmak, aşmak
geçmek
Bir yerin yakınından veya içinden gitmek
geçmek
Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak
geçmek
Bir yere gidip oturmak
geçmek
Olmak, vuku bulmak, cereyan etmek
geçmek
Bir iletişim aracı ile bildirmek
geçmek
Bir yerden başka bir yere gitmek
geçmek
Çok bekletilmekten çürümeye yüz tutmak
geçmek
Sönmek
geçmek
Bulaşmak, sirayet etmek
geçmek
Söylemeden veya bitirmeden atlamak
geçmek
Sönmek: "Ocak sönmüş, koru bile geçmişti."- N. Nâzım
geçmek
Bir müzik parçasını meşk ederek öğrenmek, çalmak veya söylemek
geçmek
Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden gitmek
geçmek
Bir yerden başka bir yere gitmek: "Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim."- T. Buğra
geçmek
Uğramak, konu olmak
geçmek
Bir şeyi bundan böyle yapma durumunda olmamak
geçmek
Bazı kelimelerle birleşik fiil yapar
geçmek
çare ki bizden geçti, diye söyleniyor."- R. N. Güntekin
geçmek
Sıyrılmak, kurtulmak, işin içinden çıkmak
geçmek
Bir yeri aşmak, öbür yana ulaşmak: "İstanbul'a geçecek değil, parmağımı kımıldatacak takatim yok."- S. M. Alus
geçmek
Bir konu üzerinde veya bir yerde çalışmış olmak
geçmek
Çekiştirmek, yermek
geçmek
Yerini bırakıp başka yer almak
geçmek
Okulda, sınavda başarı göstermek
geçme
Избранное