I am fascinated by clouds and clocks on old photographs - perhaps because they can be understood as symbols of the transience and continuous passage of time.
- Belki onlar geçicilik ve sürekli zaman geçidi olarak olarak anlaşılabileceği için eski fotoğraflardaki bulutlardan ve saatlerden etkilendim.
The life of a person is a transient thing.
- Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir.
Everything is transient and therefore sorrowful.
- Her şey geçicidir ve bu nedenle üzücüdür.
I've got a provisional licence.
- Ben geçici bir ruhsat aldım.
I've got a provisional licence.
- Ben geçici bir lisans aldım.
They said this was just temporary.
- Onlar bunun sadece geçici olduğunu söylediler.
His solution was only a temporary one.
- Onun çözümü sadece geçici olan bir çözümdü.
Sami set up a makeshift clinic in Cairo.
- Sami, Kahire'de geçici bir klinik kurdu.
We used a barrel for a makeshift table.
- Bir geçici masa için bir varil kullandık.
I took a casual look at the magazine.
- Ben dergiye geçici bir bakış attım.
Reputations are volatile. Loyalties are fickle. Management teams are increasingly disconnected from their staff.
- Şöhretler gelip geçici. Sadakatler değişken. Yönetim ekipleri gittikçe elemanlarından daha kopuk.
The situation is extremely volatile.
- Durum son derece geçici.
I am fascinated by clouds and clocks on old photographs - perhaps because they can be understood as symbols of the transience and continuous passage of time.
- Belki onlar geçicilik ve sürekli zaman geçidi olarak olarak anlaşılabileceği için eski fotoğraflardaki bulutlardan ve saatlerden etkilendim.
Tom is serving as interim director.
- Tom geçici müdür olarak görev yapıyor.
Love's pleasure is ephemeral; regret eternal.
- Aşkın zevki geçicidir; pişmanlığı sonsuzdur.
All dates are tentative.
- Tüm tarihler geçicidir.
I've made a tentative deal with Tom.
- Tom'la geçici bir anlaşma yaptım.
You'll need a temporary bridge.
- Geçici bir köprüye ihtiyacın olacak.
Can you fix it temporarily?
- Geçici olarak tamir edebilir misin?
Love is a temporary insanity curable by marriage.
- Aşk evlilikle tedavi edilebilen geçici bir deliliktir.
It was just a passing infatuation.
- O sadece geçici bir sevdaydı.
It was only a passing fad.
- Bu sadece geçici bir hevesti.