güzeldir

listen to the pronunciation of güzeldir
Турецкий язык - Английский Язык
beautiful

She is as beautiful as Snow White. - O Kar Beyazı kadar güzeldir.

Cherry blossoms are very beautiful. - Kiraz çiçekleri çok güzeldir.

pleasant; clear
How beautiful that is!

Beautiful! What a catch! (referring to an athlete catching a ball).

How unfortunate that is!

Beautiful! I dropped the soup on the floor!.

well executed

The skater performed a beautiful axel.

{a} fair, charming pleasing
{s} pretty, fair; handsome, good-looking
sobhana (q v )
(as a pro-sentence; ironic) How unfortunate that is!
Ker'shanenglish | adronato
Suai
possessing charm and attractive
a calm feeling felt in the presence of something pretty or charming, but which does not move one to a state of awe or exaltation Beauty is a lower state of emotional being and is generally reserved for more common objects and occurrences
February 4, 2003 Reviewer: from DC As an English major, this volume has served my needs perfectly It is complete, but not as unwieldy or pricey as other dictionaries Highly recommend Was this review helpful to you?
If you describe something as beautiful, you mean that it is very attractive or pleasing. New England is beautiful It was a beautiful morning + beautifully beau·ti·ful·ly The children behaved beautifully. a beautifully clear, sunny day
You can describe something that someone does as beautiful when they do it very skilfully. That's a beautiful shot! + beautifully beau·ti·ful·ly Arsenal played beautifully
(of weather) highly enjoyable; "what a beautiful day
aesthetically pleasing delighting the senses or exciting intellectual or emotional admiration; "a beautiful child"; "beautiful country"; "a beautiful painting"; "a beautiful theory"; "a beautiful party"
(of weather) highly enjoyable; "what a beautiful day"
adj [{referring to a girl/woman}] cantik 2 adj [{referring to a thing/view etc }] indah 3 as beautiful as adj secantik (cantik)
delighting the senses or exciting intellectual or emotional admiration; "a beautiful child"; "beautiful country"; "a beautiful painting"; "a beautiful theory"; "a beautiful party"
güzel
{s} good

I am surprised that she refused such a good offer. - Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.

It smelled really good. - Gerçekten güzel koktu.

güzel
{s} lovely

What a lovely surprise! - Ne güzel bir sürpriz!

We had a lovely meal. - Biz güzel bir yemek yedik.

güzel
pleasant

I had a pleasant dream last night. - Dün gece güzel bir rüya gördüm.

It was hard for me to act pleasantly to others. - Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.

güzel
{s} beautiful

I am more beautiful than you. - Ben senden daha güzelim.

Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city. - Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.

güzel
pretty

I found at my elbow a pretty girl. - Yanı başımda güzel bir kız buldum.

Trang is as pretty as Dorenda. - Trang Dorenda kadar güzeldir.

güzel
nice

I hope it will be nice. - Havanın güzel olacağını umuyorum.

The style is nice, but do you have it in a different color? - Tarz güzel, ama farklı bir renginiz var mı?

güzel
{s} fine

The island has a fine harbor. - Adanın güzel bir limanı var.

He wrote a fine preface to the play. - O, oyun için güzel bir önsöz yazdı.

güzel
smart

I think it's the smart thing to do. - Sanırım o yapmak için güzel şey.

Mary is smarter than Jane who is prettier than Susan. - Mary Susan'dan daha güzel olan Jane'den daha akıllı.

güzel
beauty

How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon? - Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?

That car is a real beauty. - O araba gerçek bir güzelliktir.

güzel
likely

It is likely to be fine tomorrow. - Yarın hava muhtemelen güzel olacak.

güzel
handsome

A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess. - Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.

The handsome prince fell in love with a very beautiful princess. - Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.

güzel
beautifully

She played the piano beautifully. - O, güzelce piyano çaldı.

The trick worked beautifully. - Hile çok güzel çalıştı.

güzel
beautiful, good-looking, elegant; pretty, nice, lovely; good, fine; (hava) fine, pleasant, favourable; shapely; enjoyable; beautifully; well; nicely; beauty; beauty queen; Fine! Good! Well!
güzel
prettily
güzel
{s} well

Why sentences? …you may ask. Well, because sentences are more interesting. - Neden cümleler? ... diye sorabilirsiniz. Güzel, çünkü cümleler daha ilgi çekicidir.

She sang pretty well. - O oldukça güzel söyledi.

güzel
{s} nifty
güzel
comely
güzel
the beautiful

What should we do to protect the beautiful earth from pollution? - Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?

We stood looking at the beautiful scenery. - Biz güzel manzaraya bakarak ayakta durduk.

güzel
delight
güzel
nicely

Tom is dressed very nicely. - Tom çok güzel giyinmiş.

The fire's blazing nicely now. - Ateş artık güzelce yanıyor.

güzel
dilly
güzel
enjoyable
güzel
wellfavored
güzel
sightly
güzel
favourable
güzel
(Argo) bad

Time is a good physician, but a bad cosmetician. - Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.

One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day. - Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.

güzel
spiffy
güzel
{s} well favoured
güzel
{s} beauteous
güzel
treacly
güzel
sheene
güzel
charming

Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind. - Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.

güzel
dreamy
güzel
elegant

How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon? - Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?

The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant. - Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.

güzel
(Konuşma Dili) bully for you
güzel
winsome
güzel
gaiiant
güzel
sharp

The most beautiful flowers have the sharpest thorns. - En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.

güzel
self sufficiency
güzel
well-favored
güzel
agreeable
güzel
well-favoured
güzel
delicate
güzel
(Argo) def

Mary was definitely the prettiest girl at the party. - Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.

A pretty girl like you will definitely be noticed. - Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.

güzel
good-looker
güzel
delicious
güzel
grateful
güzel
good-looking

Mary is a very good-looking woman. - Mary çok güzel bir kadın.

That girl is good-looking. - O kız güzel görünümlü.

güzel
rosy

She has beautiful rosy cheeks. - Onun güzel al yanakları var.

güzel
cherub
güzel
delightful
güzel
enviable
güzel
personable
güzel
gallant
güzel
glorious
güzel
bracing
güzel
shapely
güzel
graceful

She is beautiful, and what is more, very graceful. - O güzel ve ayrıca çok zarif.

Ice skating can be graceful and beautiful. - Buz pateni zarif ve güzel olabilir.

güzel
fair

She was the fairest in the whole land. - O bütün ülkenin en güzeliydi.

After the rain, fair weather. - Yağmurdan sonra, güzel hava.

güzel
grand

I have bought an adorable doll for my granddaughter. - Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.

I have three beautiful granddaughters. - Üç tane güzel kız torunum var.

güzel
princely
güzel
stunning

Mary is stunningly beautiful. - Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.

Alice has stunning legs. - Alice çok güzel bacaklara sahip.

güzel
attractive

Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive. - Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.

She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful. - O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.

güzel
bully
güzel
dilly peach
güzel
prettier

My book is prettier than my friend's. - Benim kitabım arkadaşımınkinden daha güzel.

You're prettier than her. - Sen ondan daha güzelsin.

güzel
nice looking
güzel
beautifull
hayat güzeldir
Life is beautiful
güzel
good, excellent, fine
güzel
bonny
güzel
good looking

That lady is very good looking. - O hanım çok güzel gözüküyor.

This woman is very good looking. - Bu kadın çok güzel görünüyor.

güzel
belle

Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast. - Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.

güzel
beautifully, well
güzel
sweet

This flower smells sweet. - Bu çiçek güzel kokuyor.

Because you're a sweet and lovely girl. - Çünkü sen tatlı ve güzel bir kızsın.

güzel
plummy
güzel
swell
güzel
beauty queen
güzel
ducky
güzel
pulchritudinous
güzel
beautiful, pretty
güzel
sapid
güzel
appealing

It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting. - Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.

güzel
goluptious
güzel
goodly
güzel
junoesque
güzel
goodlooking
güzel
copesetic
güzel
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

güzel
{s} well favored
Турецкий язык - Турецкий язык
güzeldir
Избранное