Tom seems to be thoroughly enjoying himself.
- Tom güzelce eğleniyor gibi görünüyor.
It is very important that you wash your hands thoroughly after changing a baby's diaper.
- Bebeğin altını değiştirdikten sonra ellerinizi güzelce yıkamanız çok önemlidir.
The church was beautifully decorated with flowers.
- Kilise çiçeklerle güzelce dekore edildi.
She played the piano beautifully.
- O, güzelce piyano çaldı.
I thought it worked nicely.
- Onun güzelce çalıştığını düşündüm.
Everything worked out nicely.
- Her şey güzelce istenen sonucu verdi.
This sure tastes good!
- Gerçekten güzel bir tadı var.
It smelled really good.
- Gerçekten güzel koktu.
Whenever we have such lovely rain, I recall the two of us, several years ago.
- Her nezaman böyle güzel bir yağmurumuz olsa, ben yıllar öncesini, ikimizi hatırlıyorum.
Meg has a lovely face.
- Meg'in güzel bir yüzü var.
It was a pleasant day, but there were few people in the park.
- Güzel bir gündü ama parkta çok az kişi vardı.
Today was a pleasant day.
- Bugün güzel bir gündü.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
Trang is as pretty as Dorenda.
- Trang Dorenda kadar güzeldir.
Betty is a pretty girl, isn't she?
- Betty güzel bir kızdır, değil mi?
I hope it will be nice.
- Havanın güzel olacağını umuyorum.
The style is nice, but do you have it in a different color?
- Tarz güzel, ama farklı bir renginiz var mı?
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
His speech contained many fine phrases.
- Konuşması birçok güzel cümle içeriyordu.
She's smarter than Mary, but not as beautiful.
- O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.
Mary is not only beautiful, she's smart, too.
- Mary sadece güzel değil, o akıllı da.
The beauty of the scenery is beyond description.
- Manzaranın güzelliği kelimelerle anlatılamaz.
Japan is famous for her scenic beauty.
- Japonya manzara güzelliğiyle ünlüdür.
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
She writes beautifully.
- O güzel şekilde yazar.
She played the piano beautifully.
- O, güzelce piyano çaldı.
Well, the night is quite long, isn't it?
- Güzel, gece çok uzun, değil mi?
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
I advised the shy young man to declare his love for the beautiful girl.
- Ben, utangaç genç adama güzel kıza aşkını ilan etmesini tavsiye ettim.
The beautiful girl with black hair was in the park.
- Siyah saçlı güzel kız parkta idi.
Tom is dressed very nicely.
- Tom çok güzel giyinmiş.
Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents.
- Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.
Time is a good physician, but a bad cosmetician.
- Zaman iyi bir hekim ama kötü bir güzellik uzmanıdır.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
The most beautiful victory is to defeat one's heart.
- En güzel zafer, birinin kalbini kazanmaktır.
She said that she was good-looking.
- O, güzel olduğunu söyledi.
Mary is a good-looking woman.
- Mary güzel bir kadın.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
Will it be fair in Tokyo tomorrow?
- Yarın Tokyo'da hava güzel olacak mı?
After the rain, fair weather.
- Yağmurdan sonra, güzel hava.
My grandfather goes for a walk on fine days.
- Dedem güzel günlerde yürüyüşe gider.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
She is stunningly good-looking.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldir.
Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
You're prettier than her.
- Sen ondan daha güzelsin.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
This flower smells sweet.
- Bu çiçek güzel kokuyor.
He whispered sweet nothings into her ear.
- Kulağına güzel ama anlamsız sözler fısıldadı.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.