güvensiz

listen to the pronunciation of güvensiz
Турецкий язык - Английский Язык
insecure

She's insecure and has low self esteem. - O güvensiz ve düşük benlik saygısı var.

If Tom hadn't been so insecure, he could probably have accepted Mary's love. - Tom o kadar güvensiz olmasaydı, muhtemelen Mary'nin sevgisini kabul edebilirdi.

jealous
mistrustful
incredulous
distrustful
distrustful itimatsız
unsafe, insecure
not confident
distrustful, insecure
unsecured

Strong winds can blow away unsecured items. - Güçlü rüzgarlar güvensiz öğeleri uçurabilir.

ınsecure
insecurely
güven
confidence

Don't lose confidence, Mike. - Güvenini kaybetme, Mike.

Public opinion polls are barometers of confidence in the government. - Kamuoyu yoklamaları hükümete olan güveni ölçen göstergelerdir.

güven
faith

Translation is like a woman. If it is beautiful, it is not faithful. If it is faithful, it is most certainly not beautiful. - Çeviri bir kadın gibidir. Güzelse güvenilir değildir. Güvenilirse kesinlikle güzel değildir.

People lost faith in banks. - İnsanlar bankalara güvenini kaybettiler.

güven
trust

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen,o hatalıydı.

You can trust John. He will never let you down. - John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.

güven
safety

Tom became concerned about Mary's safety. - Tom, Mary'nin güvenliği hakkında endişelendi.

Tom is concerned about Mary's safety. - Tom Mary'nin güvenliği hakkında endişeli.

güven
reliance
güven
{i} credit

Tom deserves a bit of credit. - Tom biraz güveni hak ediyor.

Tom obviously deserves credit. - Tom açıkçası güveni hak ediyor.

güven
credence

Her tears gave more credence to the story. - Onun gözyaşları hikayeye daha güven verdi.

güven
trust, confidence, reliance, faith, credit; security, safety
güven
trust in

Tom has absolute trust in Mary. - Tom'un Mary'ye mutlak güveni var.

We have no trust in him. - Bizim ona güvenimiz yok.

güven
rely on

You can certainly rely on him. - Kesinlikle ona güvenebilirsiniz.

You shouldn't rely on other people's help. - Diğer insanların yardımına güvenmemelisiniz.

güven
{f} trusting

I think that Tom is too trusting. - Tom'un çok güvenilir olduğunu düşünüyorum.

Tom says I'm too trusting. - Tom çok güvenen olduğumu söylüyor.

güven
{f} trusted

Would you like to become a trusted user? - Güvenilir bir kullanıcı olmak istiyor musunuz?

Although I trusted the map, it was mistaken. - Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.

güven
{i} belief
güven
(Askeri) credit guaranty
güven
count on

You can count on him. - Ona güvenebilirsiniz.

May I count on you to get me the job? - Bana işi vermeniz için size güvenebilir miyim?

güven
trustworthiness
güven
reliability

In other words, reliability is impossible unless there is a natural warmth. - Diğer bir deyişle, doğal bir sıcaklık olmadığı sürece, güvenilirlik mümkün değildir.

I can assure you of his reliability. - Onun güvenirliği konusunda sizi temin ederim.

güven
bank on
güven
reckon on

He's a reliable man, you can reckon on him. - O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.

güven
lean on

Don't lean on your friends for help. - Yardım için arkadaşlarınıza güvenmeyin.

güven
dependence
güven
rely upon

He is a man you can rely upon. - O, güvenebileceğin bir adamdır.

You can rely upon his being punctual. - Onun dakik olmasına güvenebilirsin.

güven
{f} mistrust

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana somurtkanlık ve güvensizlikle baktı.

Mistrust is the mother of safety. - Güvensizlik güvenliğin anasıdır.

Güven
(isim) Trust, confidence, reliance
alfabetik ve numaralı; analog güvensiz
(Askeri) alphanumeric; analog nonsecure
güven
feeling of being safe or secure
güven
positiveness
güven
courage

I looked upon his courage and trusted him. - Onun cesaretini takdir ettim ve ona güveniyorum.

Because I admired his courage, I trusted him. - Onun cesaretine hayran olduğum için, ona güvendim.

güven
affiance
güven
assurance

I always hear assurances about economic recovery, but I still haven't seen it. - Ben her zaman ekonomik iyileşme hakkında güvence duyuyorum, ama ben hâlâ onu görmedim.

I've been given assurances. - Bana güvenceler verildi.

güven
dependance
güven
sureness
güven
trust, reliance, confidence
güven
anchorage
güven
repose
kendine güvensiz
unassured
güvensiz
Избранное