And I will raise it again in three days.
- Ve onu üç günde tekrar kaldıracağım.
Rome was not built in a day.
- Roma bir gün içinde kurulmamıştır.
Date of last revision of this page: 2010-11-03
- Bu sayfanın son güncellenme tarihi: 2010.11.03
Your opinion seems to be out of date.
- Sizin fikirleriniz güncelliğini yitirmiş gibi görünüyor
What a beautiful sunset!
- Ne güzel bir günbatımı!
In most countries, with the exception of the Arab countries and Israel, Saturday and Sunday are defined as the weekend.
- Birçok ülkede, Arap ülkeleri ve İsrail hariç genellikle Cumartesi ve Pazar, hafta sonu günleri olarak ilan edilmiştir.
I thought doing this would be easy, but we've been working all day and we're still not finished.
- Bunun kolay olacağını düşünmüştüm, fakat bütün gün çalışıyoruz ve hâlâ bitirmedik.
I'm worn out, because I've been standing all day.
- Bütün gün ayakta durduğum için yoruldum.
This room doesn't get much sunlight.
- Bu oda çok fazla güneş ışığı almıyor.
Don't expose this chemical to direct sunlight.
- Kimyasal maddeyi doğrudan güneş ışığına maruz bırakma.
My grandfather gave me a birthday present.
- Büyükbabam bana bir doğum günü hediyesi verdi.
I would like to give him a present for his birthday.
- Ona doğum günü için bir hediye vermek istiyorum.
Today is a sunny day.
- Bugün güneşli bir gün.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
The sunshine improved his color.
- Güneş rengini artırdı.
The sunshine tempted people out.
- Güneş ışığı insanları dışarı çıkmaya özendirdi.
These medicines should be taken three times a day.
- Bu ilaçlardan günde üç kez alınmalı.
How many times a day does that bus run?
- O otobüs günde kaç kez çalışır?
Sami will maintain his innocence until the day he dies.
- Sami masumiyetini öldüğü güne kadar sürdürecek.
Have you ever seen such a beautiful sunset?
- Şimdiye kadar böylesine güzel bir gün batımı gördün mü?
Lovely sunset, isn't it?
- Güzel gün batımı, değil mi?
She waited on her husband all day long.
- O gün boyu kocasına hizmet etti.
She felt restless all day long.
- O gün boyu huzursuz hissetti.
Tom said that he had been cleaning the house all day.
- Tom bütün gün boyunca evi temizlediğini söyledi.
Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.
- Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu.
Tom got home just before daylight.
- Tom gün ışığından önce eve geldi.
A large bathroom with natural daylight belongs to this apartment.
- Doğal gün ışığı olan büyük bir banyo bu daireye aittir.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
Every day they killed a llama to make the Sun God happy.
- Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
The weekdays are: Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, and Friday.
- Hafta içi günleri : Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma'dır.
I never see this album without remembering my school days.
- Bu albümü, okul günlerimi hatırlamadan asla göremem.
This is the house where I lived in my early days.
- Burası benim ilk günlerimi yaşadığım evdir.
The patient was recovering daily.
- Hasta her gün iyileşiyordu.
Traffic accidents happen daily.
- Trafik kazaları her gün olur.
I told him to come the following day.
- Ona ertesi gün gelmesini söyledim.
Tom came on Monday and went back home the following day.
- Tom pazartesi günü geldi ve ertesi gün eve geri gitti.
Let's remember the good times.
- İyi günleri hatırlayalım.
Sami is going through difficult times right now.
- Sami şu an zor günler geçiriyor.
That pretty bird did nothing but sing day after day.
- O güzel kuş her gün ötmekten başka bir şey yapmadı.
I worked on it day after day.
- Her gün onun üzerinde çalıştım.
Sunday is the first day of the week.
- Pazar haftanın ilk günüdür.
Today is the first day of fall.
- Bugün sonbaharın ilk günü.
Save for a rainy day.
- Kara gün için tasarruf edin.
Save up something for a rainy day.
- Ak akçe kara gün içindir.
The sheriff told Tom to be out of town by sundown.
- Şerif Tom'a gün batımına kadar şehir dışında olmasını söyledi.
Lincoln arrived at Gettysburg at sundown.
- Lincoln Gettysburg gün batımında geldi.
New facts about ancient China have recently come to light.
- Son zamanlarda eski Çin hakkında yeni gerçekler gün ışığına çıktı.
Sun lights the landscape, pain illuminates the soul.
- Gün ışığı ortalığı aydınlatır, acılar da ruhu.
It rained continuously all day.
- Tüm gün sürekli yağmur yağdı.
Tom spent all day looking around antique shops.
- Tom tüm günü antika dükkanlarının etrafında bakınarak geçirdi.
Güneş çıkmış olsa bile hava soğuktu.
- güneşin çıkmış olmasına rağmen, hava soğuktu.
güneşin çıkmış olmasına rağmen, hava soğuktu.
- Güneş çıkmış olsa bile hava soğuktu.