All you have to do is smile.
- Bütün yapman gereken gülümsemek.
I couldn't help but smile.
- Gülümsemekten başka çarem yoktu.
Sometimes a flower should be enough to smile.
- Bazen gülümsemek için bir çiçek yetmeli.
She had to smile at her misfortune.
- O, talihsizliğine gülümsemek zorunda kaldı.
She had to smile at her misfortune.
- O, talihsizliğine gülümsemek zorunda kaldı.
If the loser smiled the winner will lose the thrill of victory.
- Kaybeden gülümserse kazanan zaferin heyecanını kaybeder.
She smiled, not being able to help it.
- O elinde olmadan gülümsedi.
The mother extended her hand to her baby, smiling brightly.
- Işıl ışıl gülümseyen anne, bebeğine elini uzattı.
Hello, said Tom, smiling.
- Tom gülümseyerek merhaba, dedi.
You can save face with a happy smile.
- Mutlu bir gülümseme ile yüzünüzü koruyabilirsiniz.
Kim's smile was very sweet.
- Kim'in gülümsemesi çok tatlıydı.
Her ne olursa olsun, yüzünüzden tebessüm eksik olmasın.
- Ne olursa olsun, gülümsemeyi unutma.