gözlenmemiş

listen to the pronunciation of gözlenmemiş
Турецкий язык - Английский Язык
unobserved
whilst not being seen or observed
{a} not seen, not attended to
not observed; "managed to slip away unobserved
not seen or observed
If you do something unobserved, you do it without being seen by other people. Looking round to make sure he was unobserved, he slipped through the door John had been sitting, unobserved, in the darkness. = unseen. not noticed
not observed; "managed to slip away unobserved"
{s} not observed, not being watched
not observed
gözle
(Bilgisayar) watch

Mother asked the babysitter to watch the children. - Anne bebek-bakıcısından çocukları gözlemesini rica etti.

Bird watching is a nice hobby. - Kuş gözlemciliği güzel bir hobi.

gözle
{f} observing

Tom was observing the sky with his telescope when he discovered a mysterious new object. - Tom gizemli yeni bir nesne keşfettiğinde teleskobuyla gökyüzünü gözlemliyordu.

Waiting, observing, and keeping silent can avoid many wars. - Beklemek, gözlemek ve sessiz kalmak birçok savaşı önleyebilir.

gözle
{f} eye

This song is so moving that it brings tears to my eyes. - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.

When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride. - O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.

gözle
{f} observed

He observed many types of creatures there. - Orada bir sürü yaratık çeşidi gözlemledi.

I noticed I was being observed. - Gözlenmekte olduğumu fark ettim.

gözle
observe

Tom likes to observe birds. - Tom kuşları gözlemlemeyi sever.

Tom likes to observe the people walking by. - Tom yürüyen insanları gözlemlemeyi sever.

gözle
{f} surveyed
gözle
optical
gözlenmemiş
Избранное