gösteriliyor

listen to the pronunciation of gösteriliyor
Турецкий язык - Английский Язык
showing
A result, a judgement

He made a poor showing at his first time at bat.

A occasion when something is shown

We went to the midnight showing of the new horror movie.

Present participle of show
Appearance; display; exhibition
the display of a motion picture
something shown to the public; "the museum had many exhibits of oriental art"
Presentation of facts; statement
The total number of displays included in a single contract or "buy " GPR/showings are commonly designated as #100, #75, #50 and #25 according to the population of the target market
- Daily GRPs generated by out-of-home media A #50 showing indicates that all of the posters or bulletins contained in the schedule will produce the equivalent of 50 GRPs each day Also, the number of posters displayed in transit media
An indication of mineralization, the extent and economic value of which are unknown
{i} exhibition, presentation; performance; appearance
göster
{f} show

Oh! Show it to me please. - Ah! Onu bana göster lütfen.

In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric. - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

göster
(Bilgisayar) show me

Will you show me the picture? - Bana resmi gösterir misin?

Show me another camera. - Bana başka bir kamera göster.

göster
(Bilgisayar) unhide
göster
(Bilgisayar) point

Jim makes a point of jogging three miles every day. - Jim günde üç mil koşmaya özen gösterir.

She pointed her finger at him accusingly. - O, suçlarcasına parmağını ona gösterdi.

göster
denote
göster
illustrate

Everyone can feed the database to illustrate new vocabulary. - Herkes yeni kelimeleri göstermek için veritabanını besleyebilir.

The teacher will illustrate how to do it. - Öğretmen onun nasıl yapılacağını gösterecek.

göster
(Bilgisayar) view

I want to show you a spectacular view. - Sana muhteşem bir manzara göstermek istiyorum.

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

göster
(Bilgisayar) quote
göster
indicate

Yes, you can indicate everything you see. - Evet, gördüğünüz her şeyi gösterebilirsiniz.

A closed fist can indicate stress. - Kapalı bir yumruk stres gösterebilir.

göster
{f} mirror

This figure is a mirror of the decrease in imports of crude oil. - Bu şekil ham petrol ithalatının azaldığının bir göstergesidir.

The painting shows a young woman combing her hair before a mirror. - Tablo, aynanın önünde saçlarını tarayan genç bir kadını gösteriyor.

göster
{f} shown

Filiberto has not shown a very brave character. - Filiberto çok cesur bir karakter göstermedi.

In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric. - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

göster
{f} indicated

I went in the direction my friend indicated. - Ben arkadaşımın gösterdiği yönde gittim.

The red flag indicated the presence of danger. - Kırmızı bayrak tehlikenin varlığını gösterdi.

göster
{f} screened
göster
{f} screen

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

göster
{f} displayed

Warning: unsupported characters are displayed using the '_' character. - Uyarı: desteklenmeyen karakterler '_' karakteri kullanarak gösterilir.

In the contest he fully displayed what ability he had. - O, yarışmada hangi yeteneğe sahip olduğunu gösterdi.

göster
{f} baring

If you see the lion baring its teeth, don't think that the lion is smiling at you. - Aslanın dişlerini gösterdiğini görürsen, sana gülümsediğini sanma.

göster
{f} bared
göster
{f} showing

Thanks for showing me the way. - Bana yolu gösterdiğiniz için teşekkürler.

Men can only be corrected by showing them what they are. - İnsanlar sadece ne olduklarını göstererek düzeltilebilir.

göster
{f} screening

Her health screening showed no negative results. - Onun sağlık taraması olumsuz sonuçlar göstermedi.

There's a good movie screening today. - Bugün iyi bir film gösterimi var.

göster
{f} display

He never made a display of his learning. - O asla öğrendikleri ile ilgili bir gösteri yapmadı.

Warning: unsupported characters are displayed using the '_' character. - Uyarı: desteklenmeyen karakterler '_' karakteri kullanarak gösterilir.

göster
{f} indicating

There is no sign indicating that this is a meeting room. - Bunun bir toplantı odası olduğunu gösteren hiçbir işaret yok.

göster
{f} displaying

Dan began displaying symptoms of Alzheimer's. - Dan, Alzheimer belirtileri göstermeye başladı.

göster
designated
göster
demonstrate

African Americans demonstrated for civil rights. - Afrikalı Amerikalılar sivil haklar için gösteri yaptılar.

The salesman demonstrated how to use it. - Satıcı onun nasıl kullanılacağını gösterdi.

göster
bespoke
göster
performance

Tom didn't clap after Mary's performance. - Tom Mary'nin gösterisinden sonra alkışlamadı.

After the performance, she went backstage. - O, gösteriden sonra kulise gitti.

göster
bespeak
göster
reveal

These letters reveal her to be an honest lady. - Bu mektuplar onun dürüst bir kadın olduğunu gösteriyor.

göster
revealing
göster
bespoken
gösteriliyor
Избранное